Mehmet Zeki Dinçarslan

En Güzel Şehir VI – Ekonomi ve İş Olanakları

Mehmet Zeki Dinçarslan

Şehri yaşanılır kılacak şeyler sıralamasında önemli bir yeri de ekonomi ve iş olanaklarına vermemiz gerekiyor. Her şeyin ekonomi ile, para ile açıklandığı bir çağda yaşıyoruz. İş olanakların o şehrin sosyal profilinden suç oranlarına kadar ve hatta önceki beş yazı boyunca bahsettiğim her alanda etkisi vardır. Ekonomi ne kadar kuvvetliyse, sermaye birikimi ne kadar fazlaysa iş olanakları o kadar artar bu da şehre o ölçüde canlılık getirir, refah getirir, bereket getirir. Dünyada ismi duyulmamış ülkelerden birisi olan Estonya, elektronik vatandaşlık, kripto para kullanımı gibi konularda farklı uygulamaları hayata geçirmiş durumda. Avrupa'nın kuzeyinde, çok bilinen bir özelliği olmayan bu ülkenin refahına çağı takip etmenin önemli bir katkısı var. Malatya bir ülke değil tabi ki, verdiğim örnekten kastım farklı girişimler ve farklı bir vizyonla Malatya'nın da diğer şehirlere göre farklılaşma ve refah seviyesini yükseltme ihtimalinin varlığıdır.

Birkaç ay önce bir tanıdığım bana eleman ihtiyacından bahsetti. İstediği evsafta personeli nasıl bulurum diye tanıdıklara sormaya başladım. Büyük bir memnuniyetle, belediyenin bir kariyer bölümünün olduğunu öğrenerek burayla irtibata geçtim. Harika bir girişim değil mi? Nihayetinde arayışım hüsranla sonuçlandı zira tespit edebildiğim üç kusur sebebiyle bu birim işlevsel değildi. Birincisi, halkımızın belediyeleri iş kapısı görmek gibi kötü bir alışkanlığının olması. Belediyeye kapağı atıp da maaşa geçeyim, kurumsal yapı içinde kendimi kaybedeyim derdinde binlerce insan var. Belediyedeki kariyer birimi sanki belediyeye eleman alma kapısıymış gibi algılanmış. Malatya'daki belediyeler kurulduklarından beri nepotizmin (akraba kayırmacılığı) okullarda ders olarak işlenebileceği örneklikte bir faaliyet içerisindeler. Her yeni gelen belediye başkanı arkasında bir "bana belediyede iş ver" ordusuyla göreve başlıyor. Kadrolar şişmiş durumda ve buna rağmen sürekli bir sirkülasyon var. Belediyenin kariyer biriminin birinci handikabı yanlış tanınıyor olması. İkincisi, o birimlerde çalışanların yeteneksizliği. Belediyenin bir kariyer birimi var ve bundan kimsenin haberi yok. Ne iş dünyasında buraya bir rağbet var ne burasının bir tanıtım faaliyeti. İş dünyasında belediyenin kariyer birimi ile ilgili bilgisi olan kişilerin fazla olmadığını düşünüyorum. Ben bu birimde çalışıyor olsam ya da bu birimi kuran, kontrol eden ya da yönetenlerden birisi olsam ilk işim şehrin bir kariyer analizini yapmak olur. Hepimizin malumu, işsizlik gibi bir problemimiz olduğu gibi nitelikli eleman problemimiz de var. Gençler, başka çare yokmuş gibi üniversiteye yönlendirilirken reel sektör sürekli ara elaman arayışı içerisinde. Üniversite mezunu işsizler ordumuz devlet ya da belediye kapılarında ucundan tutacak yumurta ararken otomotivden tekstile, ulaşımdan tesisatçılığa kadar birçok alanda büyük açıklar var.

Burada bir durup şahit olduğum bir istihdam durumundan bahsetmek istiyorum. Bir otomobil markasının servisinde rastladığım genç dört yıldır burada çalıştığını ve on yedi yaşında olduğunu söyleyince çok mutlu oldum. Üniversite sınavlarına hazırlanma, iş imkânı olan ya da olmayan bir bölüme girme, okulun bitiminin ardından iş arama, KPSS ile atanma bekleme ya da yukarıda söylediğim gibi belediye kapısı aşındırma gibi aşamalardan hiçbirisini görmeyecek bu genç. Erken yaşta mesleğini eline almış, kariyerini çizmiş hem kendisine hem etrafına hem de toplumuna faydalı olmaya başlamış. Bu gibi gençlerin sayısının arttığını düşünsenize. İş güç sahibi olmuş gençler aslanlar gibi ekmeklerini kazanırken reel sektör de nitelikli eleman aramaya ayırdığı zamandan ve paradan yaptığı tasarrufu AR-GE'ye aktarıyor. Çift yönlü bir kazanım. Fabrikalar aydınlık, evler insanlar aydınlık.

Konumuza dönecek olursak. Bu birimleri, istihdam ve kariyer merkezlerini kuranlar veya yönetenler üniversite, reel sektör ve TÜİK ile iş birliği içerisinde projeler geliştirebilirler. Hangi sektörlerde eleman açığı var, hangi işletmeler ara eleman eksiği yüzünden üretim kaybı yaşıyor. Öncelik bunları tespit etmek. Sonrasında sektörlerin firmaları ve üniversite iş birliği ile eğitimler düzenleyip bu açıkları kapatmak üzere insan yetiştirmek gerekiyor. Ön muhasebe elemanı ihtiyacı mı çok? Üniversitede bu alanın taliplilerine eğitim aldır ve firmalara yönlendir mesela. Nakliyat firmaları araçlarını kullanacak şoför bulamıyor. Ağır vasıta ehliyeti alması masraflı ve zor bir süreç. Bir fon oluştur ve sektöre eleman yetiştir. Hem şehrin ekonomisine katkın olsun hem binlerce insanın hayır duasını al. Tabi bunları yapmak için işini ciddiye alan idarecilere ihtiyaç var ki maalesef bu bizde yok. Üçüncü kusuru bekliyorsunuz biliyorum, üçüncü kusur da başkanların ya da yöneticilerin. Bir fikir ortaya attıktan sonra, bir birimi açtıktan sonra sosyal medyada bir iki reklam yapıp arkasını unutuyorlar. İstihdam merkezi sadece Facebook'ta Instagram'da paylaşılmış olmak için var. Paylaşım yapıldı mı? Medyada duyuldu mu? Tamam, vazifesini gördü, unutabiliriz deyip mevzuyu kapatıyorlar anlaşılan.

Burada yine durup başka bir tespitimi sizinle paylaşmak istiyorum. Görüyorsunuz, basit bir akıl yürütmeyle insanın aklına neler neler geliyor. Yapılabilecek çok şey var aslında. Fakat şehrin kurumları ve idarecileri günü kurtarmaya o kadar alışmışlar ki, adeta üzerlerine ölü toprağı serpilmiş. STK’lardan bahsetmiyorum bile. Sosyal medyada sürekli paylaşım yapılmayacak, uzun vadeli olan, düzenleyicilerin kendilerine faydası dokunmayacak projeler üretilmiyor. Kayısı gibi bir değerimiz var fakat Malatya’nın sahipsizliği gibi kayısı da sahipsiz. Üretiminden satışına kadar kayısının her aşaması sahipsiz. Birkaç Yahudi bezirgân üç otuz paraya kayısıyı alır gider her sene. Firmalar fiyat kırar, çiftçi zaten iklim değişikliklerine ve ağaç hastalıklarına teslim olmuş durumda. Kayısı ile ilgili doğru düzgün bir kurum, bir faaliyet yok. Üretici sürünür, tüccar aza kanaat eder, şehir ekonomisine girebilecek milyonlarca dolar uçar gider. Bu senaryo her sene tekrarlanır durur.

Organize sanayi bölgelerimiz var, burada üretim yapan, istihdam yaratan, vergi ödeyen girişimcilerimiz var. Bu tip insanların kahraman olduklarını düşünüyorum. Paralarını finansal piyasalarda değerlendirip hiç strese girmeden hayatlarını yaşayabilecekken yatırım yapmak delilik değilse kahramanlıktır. Fakat buralarda da problemler büyük ve yine maalesef ki el atılmıyor. Organize sanayi bölgelerinde önemli bir alan israfı var. Yıllar önce buradan arazi almış olanlar fabrika yapmadıkları yerleri kayısı bahçesi olarak değerlendirmişler. Bir işletmenin etrafında ağaç olur, ağaçlar olur fakat bahçe büyüklüğünde yerler olmaz, olmamalı. Bu alanlar, altyapı yönüyle üretime uygun oldukları gibi çeşitli desteklerden faydalanabilmek için de OSB içerisinde bulunmak gerekiyor. Nice girişimci OSB’lerde yer almak ve üretim yapmak için sırada beklerken önemli büyüklükteki alanlar bakıyorsunuz ki mantıksız bir şekilde atıl vaziyette bekliyor. Malatya dışından Malatya’ya yatırımcı çekmemiz gerekirken biz yatırımcıları başka şehirlere hatta başka ülkelere kaptırıyoruz. Şehrimize yatırım yapmak isteyen bir girişimcinin önüne kırmızı halılar sermeleri gerekirken “OSB’de yer yok” diyorlar, varsa dahi çeşitli evrak işleriyle bu insanları yatırımdan vazgeçirip gönderiyorlar. Bir bakıyorsunuz, yatırımla, girişimle alakası olmayan siyasi bir kişi dönümlerce arazi kapatmış yeni açılacak yerlerden fakat gerçek girişimcilere yer yok. Ne kadar absürt bir durum değil mi?

Oturup ağlayacak değiliz. En Güzel Şehir Malatya vizyonumuz için yapılması gerekenleri sıralayalım bakalım. Şehrimiz Malatya, insanların karınlarını doyurabildiği, emeklerinin karşılıklarını alabildiği, gençlerin hayal kurabildiği bir şehir olursa en güzel şehir olur. Ekonomisi güçlü olmayan bir şehirde kültür de sosyal yaşam da estetik de güdük kalır zira işsizliğin ve geçim derdinin gölgesi diğer bütün güzellikleri örter. Şehir zenginleşirse estetik bir lüks olmaktan çıkar, gerçek bir kaygıya dönüşür. Bunun için öncelikli olarak var olan potansiyel ve bunun nasıl kullanılacağı konuşulmalı. Kayısı büyük bir potansiyel olduğu gibi farklı tarım ürünlerinin de potansiyeli var. Arapkir’de reyhan üzerine gerçekten profesyonel bir çalışma yapılıyor. Örnek alınarak diğer ilçelerin de kendine özgü alternatif tarım ürünleri olmalı. Toprak ve iklim analizleri yapılarak yeni ürünler gündem olmalı ki üreticinin kayısı haricinde de alternatifleri olsun. Bu ürünler hammadde olarak değil, işlenmiş olarak, katma değerli bir şekilde pazara sunulmalı. Yani, Malatya’nın ürettiği mal, başka bir şehirde ya da ülkede ambalajlanıp markalaşmamalı. Mümkünse bizim markalarımız dünya vitrinine çıkarılmalı.

Yatırımcıyı Malatya’dan kaçırmak yerine Malatya’yı cazip hale getirip buraya çekecek tedbirler uygulanmalı. Bu işi ciddiye alacak kurumlar Malatya dışındaki büyük firmalar için altyapı hazırlayarak gerektiğinde ayaklarına giderek iyi imkânlardan bahsederek bunları şehrimize davet etmeli. Şehrimiz iyi yatırımlara alırsa gençlerimiz sanayi ve teknoloji şehirlerine göç etmek yerine kendi memleketlerine katkı sunarlar, göç tersine döner. Yeni çağın iş modelleri olan uzaktan çalışma, girişimcilik, dijital ekonomi konusunda çalışmalar yapılmalı ki bir adım önde olalım. Bakıyoruz, bizde internet altyapısı bile yetersiz kalıyor çoğu yerde. Ekonomi ve istihdam sorununu ciddiye alan bir kurumlar, Şehir Gelişim Forumu, Şehir Gelişim Konsorsiyumu gibi bir isimle bir araya gelseler üreticinin ya da çalışanların karşısına bir sorun çıktığı zaman hızlıca müdahale edip çözerler.

Ekonomisi güçlü şehirlerde insanlar geleceğe daha umutla bakar. Aidiyet duygusu, geçim kaygısının azaldığı yerde kök salar. “En Güzel Şehir Malatya” vizyonu, işsizliğe çözüm üreten, gençlerin hayallerini yeşerten, girişimcisine destek olan, tarımını sanayiyle buluşturan bir Malatya’yı zorunlu kılıyor. Çünkü işin ve aşın olmadığı yerde, en güzel şehir hayali de ayakta kalamaz.

Yazarın Diğer Yazıları