
En Güzel Şehir V – Kültür ve Sosyal Yaşam
Mehmet Zeki Dinçarslan
Bu yazı dizisine başladıktan sonra kendi kendime sormaya başladım. Neden yazıyorum bu yazıları, bu tepkisiz ve okuma yazma tembeli topluluğa hitap etmenin anlamı nedir? Yazdıklarım bir işe yaramayacak farkındayım, sadece memleketim için bir vizyon çizmiş, elimden geleni yapmış olayım diye de cevaplıyorum kendimi. Sağ olsun, Vahdettin Yiğitcan ağabeyim her zamanki ferasetiyle adeta bu düşüncelerimi duymuş gibi bir köşe yazısı kaleme aldı. Ulaşımla ilgili yazdıklarımı almış, başka noktalara taşımış. Zaten vizyon oluşturmak sadece bir kişinin düşünceleriyle olacak bir şey değil. Topluluk sinerjisi ile büyür, yayılır ve belki de gerçeğe döner. Böyle bir ümidim yok fakat Vahdettin ağabey gibi değer verdiğim insanlara saygımdan devam ettiriyorum. Hiçbir şey olmayacak olsa da biz tarihe notumuzu düşelim. En azından, aradan yıllar geçtikten sonra birileri arkasına dönüp bakınca nelerin yapılmamış olduğunu görmüş olur.
En Güzel Şehir Malatya vizyonumun beşinci bileşeni kültür ve sosyal yaşam. Kültür ve sosyal yaşam kimi zaman birbirine temas eden kimi zaman da ayrı kulvarlarda ilerleyen iki kavramdır. Malatya’nın kendine has kültürünü ve bu kültürün zaman içinde nasıl saydamlaşıp yok olma aşamasına geldiğini yıllar içerisinde yaşayarak, büyüklerimizden geçmişin Malatya’sına dair hatıraları dinleyerek gördük. Bir zamanlara bu şehirde olanları tek tek anlatıp aynı şeyleri tekrar etmek istemiyorum. Eski zamanların Malatya kültürü ile ilgili Atilla Kantarcı’nın doyurucu yazıları ve kitapları var. Nezir Kızılkaya’dan bu şehri inşa edenleri okuyabilir, Vahdettin Yiğitcan’ın yazılarının satır aralarında bu şehrin eski kültürü ile ilgili bilgiler edinebilirsiniz. Fakat bugün için o kültürü diriltmek ve sürdürmek artık ne yazı ki mümkün değil. Bugün yeni şeyler söylemek lazım.
Kültürler karşılaştığı zaman güçlü olan kültür zayıf olanı dönüştürür ya da yok eder. Bizim şehrimiz, uzun yıllar göç dalgalarının etkisi altında kalınca kültürünü yavaş yavaş yitirdi. Göçle gelenleri dönüştürmek ve yerel kültüre adapte etmek belki mümkün olabilirdi fakat matematik bir imkânsızlık buna müsaade etmedi. Gelen sayısı mukim sayısından kat kat fazlaydı ve gelenlerin heybeleri de boş değildi. Şehir sakinleri böyle bir mücadeleye girmektense kabuğuna çekildi ya da şehri terk etti. Bugün, Malatya’da, elli sene öncesinin Malatyalılarına çok zor rastlarsınız zira çoğu şehri terk etmiştir. Dediğim gibi, geçmişin izlerini ancak eski yazılarda, fotoğraflarda sürebiliriz artık. O günler de o kültür de geri gelmeyecek. Bu yüzden bugünün Malatya’sının kültürünü, bugünün dinamiklerine göre yeniden kurmak zorundayız.
Kültür kelimesi herkesin zihninde farklı imgeler uyandırabilir. Benim burada kastettiğim ise şehir kültürü, yani Malatya kültürüyle Malatyalılık ruhudur. Bu ruh, şehirde yaşayan insanların kendilerini ait hissettikleri değerler bütünüdür. “Malatya Malatya” türküsü, bu türküde geçen Kernek, Malatyalılık ruhunun parçalarıdır. Bu parçalar çoğaldıkça ve sahiplenen insan sayısı arttıkça aidiyet duygusu da güçlenir. İşte kültür oluşturma ameliyesi, insanların ortak değer olarak kabul ettikleri bu parçaların kurumlarca pekiştirilmesiyle ortaya çıkar. Etkinlikler, sosyal faaliyetler Malatyalılık ruhunu besler; eski günlerin bire bir kopyası olmasa da yeni bir Malatya kültürü doğar.
Şehre ait sembollerin, bilindik yapıların ya da kavramların etrafında yapılan faaliyetler kültüre katkı sağlar. Düzenli etkinlikler de bu kültürü canlı tutar. Bu noktada Kayısı Festivali çok kıymetlidir. Ancak festival her yıl iptal söylentileriyle ya da yetersiz içerikle gündeme geliyor. Oysa içeriği zenginleştirilse, yaşanan üzücü olaylarda sadece eğlence kısımları iptal edilip diğer unsurlar devam ettirilse, kesintisiz bir gelenek halini alabilir. En güzel kayısı yarışmaları, kayısı temalı öykü ve şiir çalışmaları, tiyatro oyunları, resim sergileri, akademik paneller… Kültürün taşıyıcısı olabilecek bunca faaliyet neden yapılmasın?
Son zamanlarda billboardlarda özlü sözler ve altında belediye başkanının adını görüyorum. Kültür oluşturmak böyle olur mu? Su varlığımız, kültürel belleğimizin bir parçasıdır. İlan panolarına özlü sözler yapıp altına isim yazmak günü kurtarmaya ve adını duyurmaya yönelik bir davranış. Konuyu ciddiye alan bir kurumdan suyun tehlikede olduğunu anlatacak etkinlikler beklerim ben. Derme suyu efsaneleri şiir, öykü, tiyatro yoluyla işlenebilir; Malatya’nın eski günlerinde her yanından suların aktığı görüntülerle desteklenirse hafızalara kazınır. Böylece hem bilinç oluşur hem Malatyalılık ruhu beslenir.
Bizim kurumlarımızın ve sivil toplum kuruluşlarımızın şehre katkı sağladığını söylemek çok zor. Çoğu STK sadece bazı kişilerin amaçlarına hizmet etmek için var. Bir kuruma kapak atmak, bir kurumla ilişki kurmak ya da başka türlü menfaatler için var olan çoğu STK’nın Malatya kültürüne zerre katkısı yok. Elazığ’da her yıl Hazar şiir geceleri düzenlenir ve ben gıpta ile izlerim. Neden Malatya’da bir şiir-edebiyat derneği yok? Malatya türkülerinin, şiirlerinin, hikâyelerinin yaşatıldığı geceler düzenlenmiyor, insanlar bir araya gelmiyor. Bu eksiklikleri sadece STK’lara mal etmiyorum. Diğer kurumların da bunda payı var.
Şehirde sosyal yaşam denince akla sadece AVM’ler geliyor. Sosyal hayat AVM’lere sıkışmış durumda; alışveriş kültürü hem bizi hem çocuklarımızı esareti altına almış. Bir kitap fuarı bile hakkıyla sürdürülemiyor. Fuar, şehrin kültürüne yapacağı katkıdan çok parasal hesaplarla anılıyor. Böyle olunca da gerçek yayınevleri gelmiyor, fuar birkaç popüler markanın ablukasında küçük bir AVM havasına bürünüyor.
Gençler sanata ve spora yönlendirilmiyor. Çaba gösterenler var elbette, onları takdir ediyorum, ama yetmez. Malatyaspor’un başarısızlığının temel nedeni de spor kültürünün olmayışı. Eskiden her okulun takımları olur, turnuvalar düzenlenirdi. Şimdi ise gençler popüler kültürün tazyikine teslim olmuş durumda. Ellerinden telefon düşmeyen bir gençlik, yarının Malatyalısı olacak. Onlara bir yol göstermiyorsak, yarının Malatya kültüründen ne bekleyebiliriz? Şehrin bir takımı var fakat şehir halkıyla bütünleşmek noktasında atılan bir adım görmüyorum. Kulübün Malatyalılarla tek alakası lisanslı ürünler satmak, bilet satmak, parasal fayda elde etmek. Bir arkadaşım 4 yaşındaki çocuğunu maça götürmüş ve üzerinde Galatasaray forması olduğu için stada almamışlar. Sen 4 yaşındaki çocuğu sudan bir bahaneyle küstürürsen senin geleceğini kim kuracak? Bu kültürü kimlerle inşa edeceksin?
Bir şehir sadece yollarıyla, binalarıyla ve parklarıyla değil; insanlarının ruhunu besleyen etkinlikleriyle de yaşar. Sineması, tiyatrosu, konserleri, kitap fuarları olmayan bir şehir, geceleri ışıkları yanan ama neşesi eksik bir eve benzer. Başka şehirlerde gördüğüm açık hava sinemalarını, sahil konserlerini, edebiyat günlerini Malatya’da da hayal ediyorum. Kernek’in, Kanalboyu’nun, meydanların yaz akşamlarında müzikle, tiyatroyla, şiirle dolduğunu düşünsenize… İnsanların çaylarını içerken canlı müzik dinlediği, çocukların duvar resimlerini boyadığı, belediyenin sokak tiyatrolarına izin verdiği bir Malatya. Böyle bir şehirde hem insanlar nefes alır hem de birbirine yaklaşır.
Belediyeler ve sivil toplum kuruluşları kültür ve sosyal yaşamı canlandırmayı asli görev bilmeliler. İlçelerde tiyatro ve konser salonlarını da barındıran kültür merkezleri kurulmalı; mahallelerde kütüphaneler ve gençlik merkezleri açılmalı. Ancak yapılması yetmez, bu mekânlar sürekli faaliyetlerle canlı tutulmalı. Edebiyat günleri, açık hava sinemaları, bisiklet turları, kitap okuma etkinlikleri düzenlenmeli. Sokak müzisyenlerine alanlar açılmalı, bazı duvarlar sanata tahsis edilmeli. Üniversite ile belediye iş birliğiyle resim, tiyatro, müzik atölyeleri kurulmalı. Mahallelerde buluşmalar, piknikler, semt şenlikleri yapılmalı.
Kültür ve sosyal yaşam sadece eğlence değildir; insanları bir araya getirir, kaynaştırır, şehre aidiyet kazandırır. Malatya, kültürel ve sosyal etkinliklerle yaşayan, sokaklarında sanatın ve neşenin hissedildiği bir şehir olursa, en güzel şehir olma yolunu da kendisine açmış olur.