Lütfü Caner

'KALU BELA'DA', ALLAH'A SÖZ VERMİŞTİK..!

Lütfü Caner

Bu günkü yazımızın başlığı ile ilgili bu ülkede yaşayan biz tüm Müslümanların mutlaka ki üzerinde düşünmemiz gereken çok önemli bir soru olması gerekir biz Müslümanlar için...

Peki, bizi yoktan var eden Yüce Rabbimize karşı, biz insanlar senin emirlerinden habersizdik diyebilir miyiz? Hayır, bunu asla diyemeyiz, çünkü biz (Kalu Beladan beri) sen bizim Rabbimizin dedik ve Allah’a söz verdik...

KALU BELA NEDİR?

“Hani Rabbin (ezelde) Ademoğlularının sulplerinden zürriyetlerini almış, onları kendilerine karşı şahit tutarak, “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” demişti. Onlar da, “Evet, şahit olduk (ki Rabbimizsin)” demişlerdi. Böyle yapmamız kıyametgünü, “Biz bundan habersizdik” dememeniz içindir. (A’râf 172)” 

Allah’ın insanlardan bu şekilde söz alması, Arapça telaffuzuyla “Kalu belâ” şeklinde halk arasında yaygınlaşmıştır.. Peki, Kalu beladan Yüce Rabbimize söz vermemize rağmen; şu üç günlük fani Dünya hayatında adeta Allah’ın tüm emirlerini unuturcasına nefislerimizin esiri olup kimimiz paraya, kimimiz siyasete, kimimiz Dünya malı ve saltanat uğruna kendimizi kaybettiğimizin halen fakında değil miyiz acaba?

Evet,  elbette ki bu geçici Dünya hayatında yaşadığımız sürece, geçimimizi ve maişetimizi sağlamamız ve sürdürmemiz için para gereklidir.. Yalınız eğer sen bu parayı kazınırken nereden gelirse gelsin diyerek helali, haramı ayrıt etmez isen, işte o haramla büyüttüğün nesiller bir gün gelir, senin dini değerlerini, kutsallarını, inançlarını hiçe sayarak, (dünyevi rahat bir yaşam uğruna) Allah’ın Kur’an-ı Kerim’de koyduğu değerleri yok sayar önemsemez, çiğner geçer ve Komünist olur, PKK’lı olur, DHKPC’li olur, DEAŞ’lı olur ve daha ne kadar İslam dışı terör örgütleri varsa gider onların kulu kölesi ve sempatizanı olur ve tüm değerlerini unutur, anarşist, terörist olur çıkar...

Çünkü bizlerin çocukları Dünya’ya geldiğinde, gidip onlara en güzel beşikleri ve en güzel giysileri aldık.. Okul çağına geldiklerinde ise en güzel giysilerle götürüp okullara teslim ettik.. Çocuğumuza  ne öğretiliyor, nasıl eğitiliyor diye bir gün olsun merak etmedik.. Üniversiteye gittiğinde ise, okusun büyük adam olsun, mühendis olsun, doktor olsun, avukat olsun dedik, fakat çocuğumuzun  gençlik çağlarında nasıl bir ruh haline büründüğünü,  nasıl bir eğitim aldığını ve acaba dinini diyanetini ne kadar öğrendiğini hiç ama hiç merak etmedik.. Eşimize dostumuza, bak benim oğlum, benim kızım üniversiteyi bitirdi diplomasını aldı diye övünüp durduk...

Ve bir süre sonra oğlumuz veya kızımız kapıdan biriyle içeri girip, baba anne  biz evleniyoruz dediklerinde, ancak öylece baka kaldık.. Mümkün mü olmaz  oğlum, olmaz kızım böyle olmaz demek.. Bir süre sonra düğünleri oldu.. Evet, düğün oldu amma gelin hanım rahat değil, çünkü kayın valide ve kayın babayla yaşamak istemiyor, şimdi ne olacak?

Aman canım onunda bir kolayı var dediler.. Atarız kayın valide ile kayın babayı bir huzur evine olur biter.. Ve nihayet anuda yaptılar... Evet, işte senin 95 yıllık Batılı eğitim sisteminde yetiştirdiğin nesillerin geldiği nokta ortada... Peki, sen ne bekliyordun ki? Biz millet olarak yönümüzü batıya döndük, çağdaşlaşıyoruz, batılılaşıyoruz diyen sen değil miydin? İşte buyur senin Hristiyan Batılı eğitim sistemi ile yetiştirdiğin nesillerin sonucu.. Şimdi tepe tepe kullan bakalım...

İşte o, 95 yıllık çağdaş Batılı eğitim sisteminde yetiştirdiğin nesillerin bir bölümü: DHKPC saflarında bu milletin çocukları fidan gibi polislerimizi, askerlerimizi ve sivil vatandaşlarımızı katıl edip şehit ederek ben bu sistemi yıkıp, Komünist, Leninist, Marksist bir sistem kuracağım diyorlar... Diğer bir bölümü PKK’lılar ise şimdiye kadar asker, polis, sivil vatandaşlarımız olarak en az 50 bin insanımızı şehit ederek biz Güneydoğu’yu parçalayıp böleceğiz ve burada Amerika ve İsrail’in istediği Komünist Ermeni Kürt devletini kuracağız diyorlar... Ey yıllarca asıl öz benliklerini unutup bu milletin dinine, imanına saldırıp yobaz, gerici yaftası vurmaya çalışan zavallılar: şimdiye kadar 95 yıldır meydana getirdiğiniz bu eserlerinizden ibret alıp pişmanlık duyuyor musunuz; yoksa aynı tas, aynı hamam misali yola devam mı diyorsunuz?

İşte asıl mesele; sizlerin bu soruya vereceği cevapta yatmaktadır...?

Saygılarımızla./[email protected]

Yazarın Diğer Yazıları