
ABD Türkiye'nin Başında Erdoğan'ı Görmek İstemiyor? (1)
Lütfü Caner
Eski Amerikan Dışişleri Bakanı Olan, Condoleezza Rice Diyor ki: “Erdoğan (BOP) Projesi Konusunda Bizi Kandırdı” !
Değerli okurlarım: Bu makalenin başlığındaki ifade bana ait değildir. Katil Amerika’nın birinci dünya savaşına girmeyip, kenarında bekleyip güçlenmesi ve Batı Avrupa'daki, örneğin Almanya, Fransa, Japonya gibi güçlü devletlerin ekonomik ve fiziki olarak büyük bir çöküntüye uğraması, İster istemez Amerika’nın her yönü ile güçlü ve avantajlı olmasını sağladı.
Birinci dünya savaşında, İngiltere'nin liderliğinde itilaf devletleri tarafından Osmanlı yıkılınca, Amerika ve İngiltere ön plana çıkarak, Yıktıkları Osmanlı devletinin toprakları üzerinde küçük devletçikler halinde 64 ülke kurdular.
İşte bu devletçiklerden biriside, 1948’de Amerika ve İngiltere'nin illeri karakolu görevini üstlenmiş olan ve şu anda Ortadoğu'yu kana bulayan katil ve Allah’ın Lanetlediği İsrail terör devletidir.
Birinci ve ikinci dünya savaşında tam olarak amaçlarına ulaşamayan (ABD, İngiltere ve Batı dünyası,) 1971’de, (BOP) Büyük Ortadoğu Projesi adı altında Ortadoğu coğrafyasında Türkiye’nin de içinde olduğu 22 ülkenin sınırlarını yeniden kendi çıkar ve menfaatlerine göre dizayn etmek istediler ve bu projenin içinde Türkiye'ye de eş başkanlık adı altında görev verdiler…
Türkiye’de, 2002 öncesinde, Rahmetli Adnan menderesin akıbetini gören bazı iktidarlar, Amerika’nın gazabına uğramamak için bu konuda pek bir açıklama yapmadılar.
Recep Tayyip Erdoğan Ak Partiyi kurup, tek başına iktidar olunca; BOP projesi ve daha birçok dış odaklı kirli bazı taleplerle karşı karşıya kendisini buldu.
Recep Tayyip Erdoğan Ak Partiyi kurup iktidar olduğunda şöyle bir etrafına bakınca; her şeyin öyle kolay olmayacağını da çok iyi anladı ve çok zorlu ve meşakkatli bir yolun başında olduğunu çok iyi anladı.
Çünkü yanında siyasetten yetiştiği, Rahmetli Erbakan Hocaya rağmen, yeni bir siyasi parti kurup iktidar olmuştu, fakat rahat değildi. Çünkü karşısında mevcut siyasi muhalefet partileri, Amerika ve İngiltere başta olmak üzere karşısında oldukça büyük engeller ve bariyerler vardı.
Erdoğan böylesine zorlu bir süreçte iktidar olmanın büyük dezavantajları ile karşı karşıyaydı ve bu zorlu yolda ilerlemenin bir formülü mutlaka olmalıydı.
R. Tayyip Erdoğan, partisini kurar kurmaz, % 34. 4’le iktidar olmuştu, fakat yolunun üzerinde çok büyük engeller vardı ve bu engelleri aşarken çok dikkatli düşünüp davranmalıydı.
Türkiye'de; 1940’tan itibaren, 80 yıl boyunca gelip geçen tüm iktidarlara bir şekilde diz çöktürüp, bölgede kendi çıkar ve menfaatleri doğrultusunda kullanmaya çalışan ABD, İngiltere ve Batının; Rahmetli Adnan Menderesi nasıl sudan bahanelerle darağacına götürdüklerini ve Türkiye’deki tüm siyasetçilerin hangi şartlarda siyaset yaptığını görüyor ve biliyordu Erdoğan.
1960 Darbesi ile artık, Türkiye'de her 10 yılda bir darbelerle ve baskıcı resmi vesayet sistemi ile milletimiz sindirilerek, vesayet ve baskıcı zulüm sisteminin nasıl yaratıldığını, Erdoğan görüyor ve biliyordu.
Rahmetli Prof. Dr. Necmettin Erbakan'ın kurduğu dört parti sudan bahanelerle kapatılmış ve bu vesayet sisteminin sahipleri siyasi partilere demek istiyorlardı ki; siyasi partide kursanız dahi; bizim söylediklerimizin dışına asla çıkmayacaksınız.
Örneğin, Prof. Dr. Türkan Saylan, yaptığı bir televizyon konuşmasında şöyle bir açıklamada bulunuyordu:
“Biz asılız; dolayısıyla % 95 oy bile alsalar bu ülkede bizim istemediğimiz bir şeyin olması mümkün değildir.”
Evet, bu açıklamayı; öyle sıradan bir kişi değil, sözde, (Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği'nin (ÇYDD) kurucularından olan ve uzun bir süre Genel Başkanlığını yürütmüş olan, sözde ilerici aydın, Prof. Dr. Türkan Saylan söylüyordu…
Diğer bir taraftan ise Türkiye’de 1961’den önce eski bir CHP milletvekili olan Kasım Gülek ve eski CIA yetkilisi Graham Fuller tarafından keşfedilen Fetullah Gülen'in örgütlenip, bir şekilde devletin çeşitli kademelerine sızması için gerekli olan destekler veriliyordu.
Evet, Amerika'nın 55 yıllık uzun vadeli projesi gereği amacına ulaşabilmesi için, Fetullah Gülen gibi, kimsenin hiç şüphelenmeyeceği, din adamı kisvesi adı altında bir figürü seçmişti ve maalesef 1961’den beri, uzun yıllar hiç kimse Fetullah Gülen’in bir Amerikan Projesi olduğu gerçeğinin farkına varmadı. 1961’den itibaren, Fetullah Gülen'in ekibi, devletin bütün kurum ve kuruluşlarına sızdırılmaya devam edildi...
Evet, R. Tayyip Erdoğan, işte böyle zorlu bir dönemde, 28 Şubat Post modern darbesinin zulmünden nasibini almış ve bir şiir okudu diye bildiğiniz gibi, dört ay hapis yattı ve başkanlığı elinden alındı.
Evet, değerli okurlarım: işte böylesine oldukça puslu ve kaoslu zor bir dönemden iktidara gelen R. Tayyip Erdoğan: İktidara geldiğinde, başını kaldırıp şöyle bir etrafına baktığında; bir yandan Amerika, bir yandan Türkiye'deki mevcut siyasi rakipleri, diğer bir yanda ise Fetö’nün ülkedeki bütün kurum ve kuruluşlarda ki etkisi karşısında; Erdoğan şöyle bir düşündü ve eğer ben bu zorlu süreçte bu güçlerle çatışıp, doğru bulmadığım bazı konularda dirsek vurup yoluma devam etmeye kalkarsam; daha yolun başında tıkanır ve milletime verdiğim sözleri tutamam diye düşünmüş olacak ki, 2006 yılına kadar yumuşak bir geçiş süreci izleyerek, çevresinde nelerin olup bittiğini ve nelerin konuşulduğunu çok dikkatle izlemeye ve anlamaya çalıştı Erdoğan.
Çünkü kendisinden bir önceki Bülent Ecevit’in üç ortaklı koalisyon hükümeti, 2001 ve 2002’de, Cumhuriyet tarihinin iki büyük ekonomik krizini ülkeye yaşatmışlardı ve kendisine 291 milyar dolar borç bırakmış ve 22 bankayı batırıp ve dört bankayı da TMSF’ YE devir edip gitmişlerdi.
Evet, Erdoğan'ın önündeki diğer çok zor bir konu ise (BOP), yani Büyük Orta Doğu Projesi adı altında, 22 ülke ile beraber, Türkiye’nin de içinde olduğu sinsi bir proje ile bölgedeki 22 ülkeyi Amerika’nın çıkar ve menfaatlerine göre dizayn etme tuzağıydı. BOP projesinin temeli aslında 1973 yılında atılmış ve 2001 yılında gündeme alınmış ve işlerlik kazandırılmaya çalışılmış oldukça sinsi bir projeydi…
Evet, R. Tayyip Erdoğan, (BOP) projesinin büyük tehlikesini fark eder etmez hiç renk vermedi ve hatta bir kaç defa televizyon konuşmalarında, biz Türkiye olarak, Büyük Ortadoğu Projesinin eş başkanıyız diye açıklamada bile bulundu. ( DEVAM EDECEK )