
Tarih Boyu İtaat Kavramının Mahiyeti
Enes Tarım
“Ey iman edenler! Allah’a, peygambere ve sizden olan ulul emre itaat edin ve herhangi bir konuda anlaşmazlığa düşerseniz, onu Allah’a ve Peygambere götürün; tabi eğer Allah’a ve Ahiret Gününe (gerçekten) inanıyorsanız. Bu (sizin için) en hayırlısıdır ve sonuç olarak da en iyisidir.” ( Nisa 59. ayet)
Ulul emr kavramı yüzyıllardır Hz. Peygamberin vefatından sonra sürekli gündemde olan ve ne olduğu üzerinde ittifak edilemeyen bir kavram.
Dinde itaat edilmesi emredilen kimdir?
Ulema mıdır, ümera mıdır yoksa emir midir?
Veyahut masum imam doktrini ile Şia tarafından ifade edilen ve bizzat Allah’ın tayin ettiğine inanılan masum imamlar mıdır?
Hz. Peygamberin “Burnu kesik bir siyahî köle bile size komuta ediyorsa, Allah’ın kitabına uygun davrandığı sürece, onu dinleyin ve itaat edin” hadisindeki itaat mutlak mıdır?
Yoksa bu itaat birtakım şart ve koşullara mı bağlıdır?
Bu soruların cevabı her dönem mutlak itaat istenmesi olmuştur.
Evet, halife ya da imam Allah tarafından atanıyorsa ona itiraz etmek ona muhalefet etmek kimin ne haddine…
Oysa öyle olmadığını yani yöneticilerin normal birer insan olduğunu bir kısmının hatta geçmişteki uygulamalarına baktığımızda çoğunun zalimlerden olduğunu görüyoruz.
Allah’a isyan eden ve tebaasına zulmeden çok hükümdar geldi geçti geçmişimizde.
Ama yüzyıllar boyu pek fazla kimse onlara muhalefet etme uyarma cesareti gösteremedi.
Ne yönetenler itaatin koşullarını önemsedi ne de yönetilenler.
Asırlar boyu iktidar olan saltanat rejimleri itaati emreden ayetlerin kendilerine itaati emrettiğini savunarak Kurandan aldıkları referansla her türlü itaatsizliği bir isyan ve başkaldırı addederek fitne fesat kaynağı sayıp acımasızca cezalandırdı.
Hilafet kutsal bir makamdı Allah mutlak itaati emrediyordu halifeyi eleştirenler kitabın itaat edin emrini çiğneyen asilerdi ve her halükarda cezalandırılmalıydı…
***
Ayetin “Bir konuda anlaşmazlığa düşerseniz onu Allah’a ve elçisine götürün” kısmını imam Maturidi peygamberin vekilinden kastın ulema olduğundan hareketle kastedilenin bilginler olduğunu belirtir.
Böylece ulemaya, yöneticiler karşısında ciddi bir denetim görevi verir.
Bu, hataya düşmeyi önleyen bir ilkedir.
Kuran’da müminlerin birbirinin velisi olarak anılması da bu anlamdadır.
İlk Müslüman neslin yaşadığı en önemli sorun iktidarın yeniden kurulması olmuştur.
Ve bu ilk dönem oldukça zengin tartışmalar yaşanmıştır.
Toplumsal gücün ve siyasal iktidarın nasıl paylaşılacağı/kullanılacağı konusu kuşaktan
kuşağa aktarılarak bunun mahiyeti yani neliği tartışılıp durmuştur.
Kadim dönemlerde somut olarak iktidarı elinde bulunduran yöneticilerin (sultan, kral, halife, imam vs.), otoritelerini doğrudan ya da dolaylı olarak Tanrı’dan aldıkları düşüncesi, dinî inancın bir parçası olarak formüle edilmiştir.
Kurulu düzenlerin idamesi için muhalefetin şeytanlaştırılması gerekmiş ve bu da uygulanmıştır.
Bunu temin için mezheplere akaid formasyonları dahi yazdırılmıştır.
Ulemanın halifenin yanında uyarıcılık görevi ise fanteziden öteye gitmeyen pratiği olmayan bir teori olarak kaldı.
Kralların yanında ulemanın bir sözü hiçbir zaman da olmadı zaten.
Yaşam ve ölümü kralların iki dudağı arasında olan ulemanın ne sözü olabilirdi ki.
Ve bunun bir sonucu olarak bugün İslam toplumları birer saltanat düzeni çöplüğü mahiyetindedir.
İslam coğrafyasının tüm topraklarında yüzyıllar boyu halife adı altında krallıklar kurulmuş kendilerini Allah’ın vekili ilan eden saltanat sahipleri kullarından hep mutlak itaat istemiştir.
Her toplumda servetin, gücün ve imkânların dağılımından kaynaklanan eşitsizlikler muhalif yaklaşımların çıkmasına neden olduğunda da bu girişimler güç kullanılarak yok edilmiştir.
Çoğu kez de Halifenin kulu olan belam din adamlarınca fetvalar eşliğinde…
Din adamları tüm bu aşamalarda her daim sultanın yanı başında yer almış; sultanla toplum arasında tartışmalar olduğunda tüm gerilimlerde gücün yanında yer almaktan başka işe yaramamıştır.
Ve bugün de adı halife olmasa da aynı onun yetkisine sahip saltanat rejimleri, krallıklar hüküm sürmeye devam etmekte, yine aynı geçmişte olduğu gibi bugün de ulema sınıfı, dindar topluluklara onların iktidarlarının meşruiyetine dair kitaptan ayetler nebiden hadisler okuyarak gariban dindar toplulukları itaate çağırıp durmakta…
Selam ve dua ile…