
Hübele Ağıt
Enes Tarım
“Bir Putçu daha putunu dişledi!”
Ey Hübel!
Ey putların en güçlüsü…
Ey Lat, Menat ve Uzza’ nın babası…
Ey gelmiş geçmiş tüm putların en büyüğü.
Sen yoksun, hüznümüz ondan…
Sensiz geçen yıllar her daim kederimizi artırdı.
Sen yoksun, kızların da aramızda yok…
Ancak neslin kurumadı, her daim bizimlesin.
Belki Kabe’nin içerisinde yoksun; ama bizlere kazandırdığın putçuluk ruhu her daim alevlenen bir meşale gibi yanmaya ve yolumuzu aydınlatmaya devam ediyor.
Belki elle tutulmuyor ve gözle görülmüyorsun ama yine ibadethanelerimizin başköşesinde kutsal ve özel günlerimizde, mabetlerimizde, ilahilerimizde ve toplu ritüellerimizde her daim bizimlesin…
Yine senin adını anarak alevli ateşler üzerinden atlıyor, senin aşkınla ateşler üzerinde yürüyor, senin sevginle vücutlarımıza sapladığımız şişlerle akıttığımız kanlara rağmen duyduğumuz acıları yeniyor, sana secde etmenin lezzetini tadıyoruz.
Senin adına yine senin etrafında dönüyor, adına okunmuş çaputlar bağlıyor, adaklar sunuyor ve tazimle sana ait her şeyi öpüp kutsuyoruz…
***
Ey Hübel!
Ey geçmiş ve geleceğin tanrısı.
Ey kâinatın yaratıcısı olan bir ve tek Allah’ın en büyük yardımcısı…
Kısa bir dönem karanlığa gömülen ayinlerimiz yine senin sayen ve yardımınla devam ediyor.
Yevmül Arabi denilen kutsal günlerde yine pagan kökenli toplu ayinler tertipliyor, kandil geceleri, aşure günleri ve diğer kutsal günlerdeki ibadetlerimiz ile seninle hemhal oluyor; kötü ruhlardan, cinlerden ve nazarlardan korunmak için çeşitli muska ve benzeri nesneleri boyun ve vücutlarımızda taşıyoruz…
Biliyoruz, onlar kâğıttan, deriden cansız nesneler, zarar ve faydaları olmaz.
Ancak senin ruhundan üfürdüğün soluğun o kadar güçlü ki; o cansız nesnelere ruh verip şifa saçarak bizleri şerlerden koruyor…
Yine senin için ilahiler ve şiirler yazıyoruz.
Kabe’ye asmasak ta toplu ritüellerle o şiirleri güzel sesli vaizlerimizle okuyor; vecdle ve ihlasla gözyaşları dökerek bidat ve hurafelerle yad ediyoruz…
***
Ey Hübel!
Ey Hübelin aziz kızları...
Ey Lat, Menat, Uzza…
Sizler yoksunuz artık aramızda madden ve şeklen biliyoruz.
Ne fark eder ki!
Rubumuz, kalbimiz, beynimiz, irademiz sizlerle dolu ve tek ilah olan Allah’ın en büyük yardımcıları yine sizsiniz.
Sizi şekli kalıplara sokmak ve şekli olarak yok ederek putları yok ettiğini zannedenlere bakın hele…
Taştan ve helvadan putları şeklen kırmanın; fikir ve düşünce bazında tabiilerdeki şirk kırıntılarını ve putçuluk ruhunu yok edemediğini; bilakis onları belki daha da güçlü ve diri olarak yaşattığını herkes görmekte.
Efendimiz sav in şeklen yaptığı Kâbe’deki putları kırma eylemi, yeryüzündeki tüm put ve putçulara, artık tevhidin galebe çaldığını gösteren ve öğreten bir dokunuştu.
Fakat insanoğlu doğası gereği olsa gerek, hayat boyu sürekli tapacak bir şeyler arayıp durmakta.
Tüm kâinatın tek ilahı olan Allah (cc) ı hâşâ yetersiz sananlar, şirkin o ölümcül lezzetini tadabilmek adına her daim Hübel ve kızlarını yaşatabilmek, hayata döndürebilmek adına karanlık dehlizlerde yeni puthanelerin imarı için yüzyıllarca çabalayıp durdular.
Ve günümüz puthanelerinde artık çamurdan, metalden ya da helvadan putlar üretilmiyor…
Geçmişteki gibi evlerimizin bir köşesinde putlara tazim için ayırdığımız mekânlar da yok.
Ve o putlar artık Allah’ın evinde de ikamet edemiyorlar.
Buna mukabil onları daha derinlerde, beyinlerimizde, zihinlerimizde ve iradelerimizde misafir ederek ağırlıyor, tazim gösteriyor, saygımızın ifadesi olan adaklarımızı sunuyoruz…
Artık Hübel ve kızları yeni modern isim ve sıfatlarla allanıp pullanarak tüm yeryüzünde yeni tabiilerini karşılıyor.
Bu karşılama ve ikram, kimi zaman “dindarlık ve züht” adı altında gerçekleşirken; kimi zaman da “modernlik, çağdaşlık, batılı değer ve kavramlar” adı altında “seküler” sunumlarla gerçekleşiyor…
Ve bizler belki farkında olmadan, onlara tazimlerde bulunuyor, adaklar adıyor, yeni ve modern putların arkasına sığınmış şirk önderlerini toplumlarımızda din adına yüceltiyoruz.
Farkında olmadan modern ve çağdaş putlara yakarıyor, onlardan istiyor ve yine onlara itaati mutlaklaştırıyoruz…
Dillerimiz Allah derken kalplerimize modern buzağıların sevgisini içiriyoruz.
Geçmişte Musa zamanındaki örnekleri gibi böğüremezseler de insan sesi çıkarmayı doğrusu çok iyi becerebilmekteler…
Selam ve dua ile…