Enes Tarım

Amok koşusu

Enes Tarım

Hz peygamber bedevi bir toplumu kirlerinden temizlemişti.
Kabileci putperest ruhlarını arındırmış tekamülün zirvesinde bir nesil ortaya çıkarmıştı.
Sonrasında mı?
Onun ölümünü müteakip o hayırlı neslin ardından adım adım bu ruhtan uzaklaşıp kısa zamanda tekrar o lanetli kabileci, dünyaya tapan putperest ruhu yeniden kuşandık.
Bugüne gelene dek yaşanan tüm yüzyıllarda da bu habis ruh Müslümanları sarıp sarmaladı durdu.
Öyle ki bidatleriyle, aşırılıkları ve fitneleriyle bir yığın fırka zuhur ederek sapmalar sürdü ve günümüze dek nesillerce aktarılarak itidalden uzaklaşıldı.
İslam coğrafyası her yüzyıl dünyaya olan meylini ve koşusunu devam ettirdi.
Kitapta sura üfürülme ve kabirlerden çıkıp başını çevirmeden tek yön olan toplanma alanına koşuşumuz anlatılır Yasin suresinde:
“Sûra üflenmiştir. Artık onlar kabirlerinden kalkıp rablerine doğru koşmaktadırlar…” (Yasin 51)
Ayet her ne kadar yeniden diriliş gününü anlatsa da nedense bu koşu bana dünya hayatındaki metaya ve mala olan koşumuzla paralellik kurduruyor.
Aynı öyle hepimiz başımız boyunlarımızı sağa ya da sola çevirmeden kan ter içerisinde koşuşup duruyoruz.
Zamanın ruhu çok tahripkar. 
Her geçen asır elimizdekileri azaltarak, tüketerek bir diğerine geçiyoruz.
İslam toplumları geçmişten bugüne sapkınlıklar, fitne ateşleri ve mezhep savaş kaynaklı acılara, tükenişlere sahne oldu.
Allah’ın hikmeti gereğince her daim ümmetin hayır üzere olan ve vasat davranan, aşırılıklardan kaçınan kısmi topluluklar az da olsa sürekli var olageldi.
Sayıları az da olsa…
Bu değerli topluluklar aslında her asırda mutedil davranmanın tüm bir ömrün en değeri birikimi olduğunu ve ebedi ahiret yurdunda elindeki en değerli şeyin bu olacağını biliyordu.
Yani vasat ümmet olmanın değerini...
***
Araplar vasat kelimesini kullandıklarında “doğru olmak, hayırlı olmak, iki taraf arasında ortada bulunmak” gibi anlamlardan birini kastetmekte idiler.
Yani iki uç arasında denge, eşitlik, bir tarafın diğer taraf karşısında aşırı olmaması, ifrat ve tefritten kaçınmak, ne aşırı gitmek ne de ihmal etmek... 
Orta yolu tutmak… 
En faziletli en doğru yani ideale en yakın olanı seçmek.
Adil olmak, hayırlı olmak, aşırı olmamak, iki ucun ortasında olmak… 
***
“Vasat” kelimesinin Kuran’da geçtiği yerlere baktığımızda:
 “Böylelikle sizi dengeli, ölçülü (vasat) bir topluluk kıldık.” (Bakara, 143) ayeti genel olarak “Allah sizi adaletli, dengeli, hayırlı bir topluluk kıldı” anlamında tefsir edilmekte.
Onlar Hristiyanlar gibi aşırı gitmeyen ya da dinlerini hafife alan Yahudiler gibi değildirler.
Bu konuda Kuran ifadeleri çok serttir: 
“Onlar Allah’ı bırakıp hahamlarını, papazlarını rab olarak kabul ettiler.” (Tevbe, 31)
Allah ehli kitabın bu aşırılıkları karşısında Müslümanları dengeli, mutedil ve aklıselim bir toplum olmaya çağırır:
“Onların en aklıselim olanı (vasat olanı) “Ben size Rabbinizi tesbih etseydiniz ya dememiş miydim?” dedi.” (Kalem, 68) 
Ayette geçen aklıselim olmayı tefsirler  “en âdil, en akıllı, en üstün ve en hayırlı olma” anlamında yorumlamakta.
Diğer bir ayette bu aklıselimlik: 
“Siz, insanların iyiliği için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; iyiliği emreder, kötülükten meneder ve Allah’a inanırsınız.”Âl-i İmrân, 110) şeklinde yer alırken yine vasat olma haline vurgu yapılmakta.
O halde istenilen şeyden fazlasını yapmak ifrat, azını yapmak ise tefrittir.
İfratın ve tefritin her türlüsü doğru yoldan sapmadır. 
Hayırlı olan ise işin iki ucun arası olmak, ortada bulunmak, vasat olmaktır.
Sahabe bu ayetleri ve Hz. Peygamberi en iyi anlayandır. 
Onlar vahye şahit olmuş, Rasulullahı dinlemiş, fiillerine şahit olmuş, emrettiklerini yapmış, yasakladıklarından kaçınmış, uygulamalarına tabi olmuş bir topluluktu. 
Vasat olma hususunda da en iyi örnektiler. 
Kuran, kötü örnekler üzerinden onları tahkim ediyordu:
“De ki: Ey Kitap Ehli! Dininizde haksız yere haddi aşmayın. Daha önceden sapan, birçoklarını saptıran ve yolun doğrusundan uzaklaşan bir topluma uymayın.” (Mâide, 77) 
“Heva ve heveslerine tabi olan, işi gücü azgınlık, aşırılık olan kişilere tabi olma.” (Kehf, 28)
***
Bugün ifrat ve tefrit anlamında en çok yaptığımız şeylerden biri dünyaya meylimizin yanı sıra kabalık, sertlik ve kızgınlıktır.
Beraberinde taassuplarımız ve katılığımız. 
İnsanlar hakkında suizanda bulunmamız ve tekfirciliğimiz...
Bunun kökeninde şüphesiz kitabın buyruklarına kulak asmamak, vasat olandan uzaklaşılıp ifrat ve tefritte karar kılmak var. 
Oysa yapmamız gereken; çevremizdeki insanlarla akrabalarla komşularla itidal sınırlarını aşmamaya gayret göstermek, ibadetimizde, ahlakımızda vasatı yakalayabilmek, sınırı aşmamak, aklıselim olmaktır.
Çünkü vasat yol sıratı müstakimdir. 
Stefan Zweg’in “Amok koşucusu” isimli bir romanı var. 
Orada Afrika’da bir çeşit çöl hastalığı olan “Amok koşusu” nu  anlatır.
Yazar romana da o ismi vermiş.
Bu hastalığa yakalananlar koşmaya başlıyorlar biteviye.
Önlerine ne çıkarsa saldırıp kırıp dökerek yaralayarak öldürerek koşuyor koşuyorlar…
Ta ki yorgunluktan bitap düşene tükenip ölene ya da yol üzerinde saldırdıklarından biri tarafından engellenene kadar.
Biz Müslümanlar vasat olandan uzaklaşıp dünyaya meylettikçe ve ahlaki olandan uzaklaştıkça ne kadar çok bir Amok koşucusuna benziyoruz…
Selam ve dua ile…

Yazarın Diğer Yazıları