Enes Tarım

Altın Buzağı

Enes Tarım

Tevrat ve Kuran metinsel olarak birbirine benzeşir.
Özellikle kıssa anlatımları...
Tevrat, kıssaları bir tarih kitabı imişcesine detaylı anlatır.
Oysa Kuran bunun tam tersini yapar. 
Kıssaları tarih gözetmeksizin surelerin içerisine serpiştirerek kısa kesitler halinde anlatır. 
Amacı tarihsel bir olay anlatmanın ötesinde, nesillerin ders alması, kendine çeki düzen vermesidir.
Mesela Kur’an, buzağı heykelinin “Samiri” tarafından yapıldığını açık bir şekilde belirtirken, ilginçtir; Tevrat, Harun’u suçlar ve onu altın bir buzağı heykeli yapmakla itham eder.
Bir nebi peygambere put yapmayı isnat etmek, putçu olarak sunmak nasıl bir ilahiyattır anlamak zor.
Kavminin tapınması için ziynet eşyalarını eriterek puttan bir heykel yapıp ona tapınmaya çağıran bir
peygamber tasviri, Tevrat’ın muharrefliğinin boyutunu anlamak için yeter de artar bile...
***
Eski Ahit’in Çıkış bölümünde söz konusu kıssa şöyle yer alır:
“ Musa, Sina Dağı'na On Emir'i almaya gittiğinde, İsrailoğullarını kırk gün kırk gece yalnız başlarına
bıraktı. Ve dağdan inmek için Musa’nın geciktiğini kavmi görünce, Harun’un yanına toplandı. Ona:
“Kalk bizim için ilah yap, önümüzden gitsinler, çünkü Musa’ya, bizi Mısır’dan çıkaran bu adama ne oldu bilmiyoruz” dediler. Harun onlara dedi: “Karılarınızın, oğullarınızın ve kızlarınızın kulaklarındaki altın küpeleri kırıp çıkarın ve onları bana getirin. Ve bütün kavim kendi kulaklarındaki altın küpeleri kırıp çıkardılar, onları Harun’a getirdiler. Onu ellerinden aldı ve oymacı aletiyle biçim verdi ve onu dökme bir buzağı yaptı…” (Çıkış, 32: 1-25)
***
Kuran da ise Tur dağında geçen diyalog şöyle yer alır:
“(Allah buyurdu ki:) “Seni halkından aceleyle ayrılmaya sevk eden neydi ey Musa!” Şöyle cevap verdi:
“Onlar da benim izimdeler; benden hoşnut olasın diye sana gelmekte acele ettim ey rabbim.” Allah,
“Fakat” dedi, “Biz senden sonra kavmini sınadık ve Samirî onları yoldan çıkardı.” Bunun üzerine Musa
öfkeli halde ve hayıflanarak kavmine döndü. Şöyle dedi: “Ey kavmim! Rabbiniz size güzel bir vaadde
bulunmamış mıydı? Peki, size bu süre çok mu uzun geldi, yoksa rabbinizin gazabına uğramak istediniz de onun için mi bana verdiğiniz sözden döndünüz!” Şöyle cevap verdiler: “Sana verdiğimiz söze bilerek ve isteyerek aykırı davranmış değiliz; fakat şu kavmin (Mısır halkının) ziynet eşyalarından bir kısmını yüklenmiştik, onları (haram diye ateşe) attık; çünkü Sâmirî de aynı şekilde atmıştı.” Derken onlara böğürebilen bir buzağı heykeli yaptı. (Ona uyanlar) “İşte bu sizin de tanrınız, Mûsâ’nın da tanrısıdır, fakat o bunu unuttu” dediler. Peki, görmüyorlar mıydı ki o (heykel) kendilerine bir sözle karşılık veremiyordu, onlara zarar veremediği gibi fayda da sağlayamıyordu! Gerçek şu ki daha önce Harun onlara, “Ey kavmim! Siz bununla sınanmaktasınız; kuşkusuz sizin rabbiniz rahmandır. O halde bana uyun ve emrime itaat edin” demişti. Şöyle cevap verdiler: “Musa yanımıza dönünceye kadar ona tapmaktan asla vazgeçmeyeceğiz.” (Musa dönünce) dedi ki: “Ey Harun! Onların saptıklarını gördüğünde beni izlemekten seni alıkoyan neydi? Yoksa emrime isyan mı ettin?” O şöyle cevap verdi: “Ey anamın oğlu! Sakalımı saçımı çekme. Emin ol ki ben senin, ‘Sözüme riayet etmedin de İsrâiloğullarının arasına ayrılık soktun!’ diyeceğinden endişelenmiştim.” Musa sordu: “Peki senin zorun neydi ey Samiri?” “Ben onların görmediklerini gördüm, bu yüzden elçinin izinden bir avuç avuçladım ve onu attım. Nefsim beni böyle yapmaya itti” diye cevap verdi. (Musa) şöyle dedi: “Haydi git! Artık hayatın boyunca sana düşen ‘Bana dokunmak yok!’ demekten ibarettir. Ve bil ki asla kaçıp kurtulamayacağın bir hesap günü de seni beklemektedir. Şimdi şu tapıp durmakta olduğun tanrına bir bak; biz onu iyice yakacağız, sonra da küllerini denize savuracağız!” (Taha, 83-97)
***
Tevrat, Buzağıyı yapan kişi olarak Harun’u iki yerde zikretmekle bu konuda şüpheye mahal bırakmazken Kuran kesin bir dille Harun’un suçsuz olduğunda ısrar eder. Kurana göre onun tek suçu iyi niyetli olup, aralarında ayrılık doğmasından korkarak halkın putperest eylemi karşısında pasif ve sessiz kalmasıdır.
Pekâlâ, Allah tarafından davetle görevlendirilmiş bir elçinin kavmini şirke bulaştırması, Allah’ın yerine
başkasına kulluğa teşvik etmesi akla ve vicdana uygun düşer mi?
İmanı zayıf bir kişiyi peygamber olarak seçmesi, yüce Allah’ın şanına yakışır mı?
Öyle ya da böyle, şüphesiz tüm kıssalar bize toplumların tarihi süreç içerisinde geçirdikleri değişiklikler beraberinde, ilahiyatlarını ne derece tahrif ettikleri hakkında da ipuçları verir...
Selam ve dua ile...

Yazarın Diğer Yazıları