Cengiz Dere / Manevi Danışman

Kadının Sınır Koyması

Cengiz Dere / Manevi Danışman

Kadının psikolojik sistemi doğası gereği bağ kurmaya, ilişkiyi sürdürmeye ve düzenlemeye odaklıdır. Bu sistem; ilişkide erken sezme, karşı tarafın ruh hâlini hızlı fark etme, sorunları büyümeden çözme isteği gibi güçlü yetiler üretir. Aileyi ayakta tutan görünmez emek çoğu zaman buradan doğar.

Ancak aynı yapı, sınır konulmadığında kadını farkında olmadan başka bir role sürükler. Aşırı sorumluluk alma, eşin yükünü de taşıma, kendi ihtiyacını geri plana atma… Başta sevgi gibi görünen bu davranışlar, zamanla rol ihlaline dönüşür. Kadın, eşinin yanında durmak yerine onun yerine geçmeye başlar.

Sınır koyamayan kadın genellikle “Bozulmasın” diye susar. “Ben hallederim” der. “O üzülmesin” diye kendini geri çeker. Bu tutum kısa vadede huzur üretir; tartışma çıkmaz, ev dağılmaz. Ama uzun vadede bedeli ağırdır: içsel öfke, derin bir yorgunluk ve değer görmeme hissi.

Psikolojide bu durum “gizli yüklenme” ve “bastırılmış talep” olarak tanımlanır. Kadın taleplerini bastırdıkça, ilişki duygu dengesini kaybeder. Çünkü söylenmeyen ihtiyaçlar yok olmaz; sadece içe çekilir ve zamanla kırgınlığa dönüşür.

Kadın eşinin sorumluluklarını üstlendikçe, sürekli yöneten, hatırlatan, toparlayan oldukça; eşini eşlikten çıkarır, çocuk rolüne iter. Bu noktada erkek ya pasifleşir, ya mesafe koyar ya da savunmaya geçer. Kadın ise “Her şeyi ben yapıyorum” duygusuna saplanır, görülmediğini hisseder ve içten içe yalnızlaşır. Sevgi vardır ama saygı yavaş yavaş erir.

Oysa psikolojik olarak sağlıklı sınır koyan kadın; sevdiği hâlde durmayı bilir. Yardım eder ama yüklenmez. Konuşur ama baskı kurmaz. Talep eder ama suçlamaz. Bu netlik, ilişkiyi sertleştirmez; aksine berraklaştırır. Erkek psikolojisi bu duruşu güven, saygı ve sorumluluk alma çağrısı olarak algılar.

Kadın sınır koyamadığında fedakâr olmaz; görünmez olur. Görünmez olan kadın zamanla sevilmediğini düşünür, değersizlik hisseder ve ilişkiden içsel olarak çekilir.

Zehra evde her şeyin zamanında ve eksiksiz olmasına alışmıştı. Eşinin işlerini hatırlatır, faturaları takip eder, çocukların programını ayarlar, aile büyüklerini arar, kırılanı döküleni toparlardı. “O yorulmasın” diye yapıyordu. “Biz huzurlu olalım” diye susuyordu.

Bir gün aynaya baktığında kendini yorgun ve silik gördü. Kızgın değildi; kırgındı. Eşiyle konuştuğunda sesini yükseltmedi, suçlamadı. Sadece şunu söyledi:

“Ben seni seviyorum ama artık her şeyi tek başıma taşımayacağım. Yanımda durmanı istiyorum, yerime geçmeni değil.”

Ev bir anda dağılmadı. Tartışma çıkmadı. Ama roller yerli yerine oturmaya başladı. Eşi sorumluluk almaya, Zehra ise kendini geri çağırmaya başladı. İlişki sertleşmedi; derinleşti.

Çünkü Zehra sevgiyi kesmemişti. Sadece sınır çizmişti.

Kadın, eşini sevdiği kadar kendini de korumayı öğrenmelidir. Çünkü sınır, sevgiyi kesmez; sevgiyi ayakta tutar.

Yazarın Diğer Yazıları