Aile, bir ömür boyu sürecek yol arkadaşlığının en derin sahnesidir. Ancak bu yolculukta eşlerin birbirlerini uzun yıllar boyunca sessizce kollamaları, sabırla beklemeleri, fakat sorunları çözüme kavuşturmamaları çoğu zaman görünmez bir mayın tarlasına dönüşür. Çözümsüzlüğün, bastırılmış duyguların ve “mış gibi” yaşamanın oluşturduğu bu gerilim, evliliğin 20. yılı civarında büyük bir kriz olarak ortaya çıkabilmektedir.
Sessizliğin Ardındaki Birikim
Kadın, yıllar boyunca sabır gösterir; çünkü toplum ve gelenek ona sabrı öğretmiştir. Erkek ise sorunları görmezden gelir, hayatı normalmiş gibi sürdürür. Böylece kadın görünmez bir baskıyla sessizliğe mahkûm edilir. Fakat bu baskı, bir gün geri dönecek olan bir yankı gibidir.
Köyde yaşayan yaşlı bir marangoz derdi ki: “Tahtadaki minicik bir çatlak hemen onarılmazsa, zamanla büyür ve bütün tahtayı çürütür. Evlilik de böyledir; küçük çatlaklar zamanında onarılmazsa, yıllar sonra koca yapıyı yıkar.”
İşte kadının sabırla örttüğü her sorun, aslında tahtada büyüyen çatlak gibidir.
Ve kadın; Çocuklarının büyüyüp yanında olduğunu hissettiğinde,
Sosyal çevresini yönetebilecek olgunluğa ulaştığında,
Kendi iç dünyasında bir kültür ve gelenek inşa ettiğinde,
Ekonomik bağımsızlığını kazandığında veya Ekonomik olarak kendi ayaklarının üzerinde durabileceğini fark ettiğinde sabır duvarlarında çatlaklar açılır. Artık sessizlik taşımaz, isyan ya da kriz kapısının açılması an meselesi olur.
Psikolojik ve Sosyolojik Boyut
Psikolojide bastırılan duyguların eninde sonunda ortaya çıkacağı bilinir. Bastırılan öfke, küçümsenme ve değersizlik duygusu, zamanla kimliğin merkezine yerleşir. Yirminci yıl geldiğinde bütün geçmiş hesap bugüne taşınır.
Nitekim ünlü aile terapisti John Gottman’ın uzun yıllar süren deneysel çalışmalarında şu sonuca varılmıştır: Evliliği bitiren şey büyük kavgalar değil, küçük ama sürekli tekrarlanan olumsuzluklardır. Sorunları görmezden gelip biriktiren çiftlerde boşanma ihtimali %80 artarken, empatiyle dinleyen ve sorunları ertelemeden çözen çiftlerin evlilikleri uzun ömürlü ve huzurlu olmaktadır.
Sosyolojik olarak da kadınların eğitimle, sosyal hayatla ve ekonomik güçle birlikte bilinç kazanması, sabır zincirlerini kırar. Kadın artık sadece eş değil, aynı zamanda bağımsız bir birey olduğunu hissetmek ister. İşte bu farkındalık çoğu kez evliliğin en sancılı sınavına dönüşür.
Hikmetli Bir Hatırlatma
Kur’an-ı Kerim’de Rabbimiz şöyle buyurur: "Onlarla güzel geçinin. Eğer onlardan hoşlanmadığınız bir şey olursa, olabilir ki Allah onda pek çok hayır kılmıştır." (Nisâ 4/19)
Bu ayet, eşlerin birbirine katlanmasını değil, bilinçli bir iyilik ve anlayışla birbirini gözetmesini öğütler. Atalarımızın dediği gibi, taş yerinde ağırdır.” Küçük meseleler büyütülmeden çözülürse, büyük fırtınalar hiç kopmaz.
Çözümün Yolu
Krizi çözmek yalnızca kadının çıkışıyla değil, erkeğin uyanışıyla mümkündür. Erkek, eşinin yıllar boyunca biriktirdiklerini görmeli, sorunları zamana bırakmanın çözüm olmadığını anlamalıdır.
Dinlemek: Savunmaya geçmeden, gerçekten kalpten dinlemek.
Empati: Kadının yükünü, bastırdığı hayallerini anlamak.
Ortak Çözüm: “Ben” değil, “biz” diliyle sorunları çözmek.
Zamanında Müdahale: Küçük gerginlikleri bekletmeden halletmek.
Evlilik, bir ağaç gibidir. İlk yıllarda kökleri sağlam tutulmazsa, yıllar sonra rüzgâr en sert estiğinde devrilir. Ama kökü sağlam, gövdesi sevgiyle beslenen ağaç, hem fırtınalara dayanır hem de gölgesinde huzur verir.
Son Söz
Yirminci yıl krizi, bir evliliğin sonu olmak zorunda değildir. Aksine doğru fark edişle yeni bir başlangıcın kapısı da olabilir. Erkek eşini anlamaya, kadın sesini sağlıklı biçimde duyurmaya başladığında, yılların biriktirdiği yük sevgiyle hafifler. Ve aile, yeniden hayatın merkezinde huzur bulur.