
Serap Hanım
Cafer Çelik
Dr. Haluk Nurbaki anlatıyor: Kanser hastanesinde başhekimken, Serap adında genç bir hanım hastam vardı. Tedavi için yurt dışına gitmek istemiş gidememişti. Serap’ı özel bir alakayla bizzat ben tedavi altına aldım. Kısa bir süre sonra iyileştiğini gördüm. Bazı işleriyle ilgili şeylerle uğraşmaya kalktı. Tedavide noksanlar oldu. Hastalık kötüleşmeye başladı. Devamlı morfin kullandırıyordum. İyice ağırlaştı. Konuşmada, en ufak hareketlerde güçlük çekiyordu.
—Doktor Bey, ben size dargınım dedi.
—Niçin diye sordum.
—Siz dindar bir insanmışsınız. Bana niçin Allah’ı, ölümü, ahireti anlatmıyorsunuz. İnancının çok zayıf olduğunu bildiğim için bu teklif karşısında onu üzmemeye çalışarak:
—Bedeni tedavi kolaydır, istediğiniz doktora gider, tedavinizi olursunuz. İman tedavisi için gönülden istek duymalısınız.
Konuşmaya mecali olmadığından” Ben o isteği duyuyorum” diye başını salladı. Artık ümitsiz tıbbi tedavinin yanı sıra ebedi hayatın, saadetin reçetesi olan iman derslerimiz, son günlerini yaşayan Serap için hızlandırılmış olarak başladı. Anlattığımı dinliyor, arada sorular soruyordu. Vefatından bir hafta önce:
—Doktor bey, ben ölürken ne söylemeliyim?
—Senin durumun çok özel. Kelime-i Şahadet sana uzun gelir, o anı fark edince, Allah, Muhammed de sana yeter. Çok acı çektiği için ona devamlı morfin yaptırıp uyutmaya çalışıyorduk. Ben bir hafta ziyaretine gidemedim, annesi telefonda- Serap bir haftadır morfin yaptırmıyor, dedi. Hemen yanına gittim, morfin yaptırmamasının sebebini sordum.-Ya uykuda ölüme yakalanır, son nefesimde Allah, Muhammed diyemezsem.
—Hiç korkmadan birkaç gün iğneyi vurdur, dedim.
Serap’ın ağırlaştığı haberini alınca hemen evine gittim. Vefatına yetişemedim. Ailesi üzgün ve perişandı. Sadece kendisine uzun süre bakan bir hanım akrabası ayaktaydı. Yanıma geldi.Olanları anlattı.-Serap bir saat önce oksijen cihazını attı.”yataktan kakması imkansız” denmesine rağmen kalkarak abdest aldı,iki rekat namaz kıldı.Bütün evde bulunanlar izledik.Kelime-i Şahadet getirerek yatağına uzandı.Size de selam söyledi ve ekledi –Doktor beye söyleyin,o alem,onun anlattıklarından da güzelmiş, dedi..
İnsanımız, uygun anlatılsa bilecek, inanacak, gereğini yapacak, gerektirdiği gibi yaşayacak, insana yakışmayan yasaklardan korunacak, yüksek insani hasletleri yaparak, yaşayarak ömrünü sürdürecektir. Düşünen kimse, Hz. Adem’le, Hz. Muhammed arasında geçen (124000) nebi ve resul’ün tebliğ ettiği, dört ilahi kitapla, yüz ilahi sayfalarda yer alan, Allah vardır, birdir, dünya geçici, ahiret ebedidir, insanın her hali görülmekte, bilinmekte, kayıt edilmekte, ilahi emir ve yasaklara uygun, uygunsuz hali karşılığı ceza-mükafat olarak değerlendirilecek, ebedi ahiret makam-derece öyle uyarlanacaktır esası, emin kişiler, belgelerle insanlığa duyurulmuş, duyurulmaktadır. Peygamberler; doğru, üstün zekalı, emanet ehli, Allah tarafından günahları af edilmiş, günahlardan korunmuş, tebliğle görevlendirilmiş kimselerdir. Tebliğ ettikleri ilahi kitaplar, levhalar muteber belgelerdir. Dünyada görülen her şeyde ölçü, düzen, denge, tertip bir yaratıcıyı, yöneticiyi göstermektedir.” Varlığını araştırmaya gerek yok, kürrei aleminde; gösterir varlığını yaratığın zerre bile”
İnsan hissen dünya yaşamından doyumsuzdur. Sonsuz yaşamak isteği,her istediğinin zahmetsiz, lezzet verici,hoş olması,huzursuz edici hiçbir şeyin olmamasını ister.Böyle düşünceler insanın dünyada geçiciliğini, ebedi ahiret için yaratıldığını düşündürmez mi?...