
Nerede O Eski Günler
Ali Yiğit
Ah nerede o eski bayramlar? Nerede o eski günler? Nerede eski şehrim?
Nerede eski mahallem?
Nerede nerede diye devam eden ah'lar .
Bu ve buna benzer sözleri yaşı 40-50 üstü olanlardan duymuşsunuzdur.
O eski günlerin büyük bir hayıflanma ve geçmişe bakarak bir ah çekmeyi gerektirecek kadar ne özelliği olabilir.
Aslında bayramlar aynı bayramlar, günler de aynı günler ama insanlar aynı insanlar değiller. Değişen; bizim özlem duyduğumuz günlerdeki samimiyet ve mahalle kültür yaşamının varlığı ve o günlere yüklediğimiz manalardı.
“Modernizm”in karşısında eriyen manevi değerlerimizi hatırlıyor ve nostalji yapma gereğini duyuyoruz.
Bilinçaltımızdaki halen kaybolmamış geçmiş güzel hatıralara bir projeksiyon yaparak, ruhumuzdaki “özlem dolu” serzenişi dindirmeye çalışıyoruz.
Mekanikleşen bir yaşam tarzı dayatmasını geçmişe özlem duyarak hasret gideriyoruz.
Eşyaya erişebilirlik noktasında eskiye nazaran kat be kat önde olmamıza rağmen, eski günlerin özlemini çekiyoruz.
Yokluk ve mahrumiyet dönemi eskiye nazaran daha iyi durumda.
Çay bulunduğunda şeker, şeker bulunduğunda çay bulunmayan yıllar geride kaldı.
Okul servisi isminin ne anlama gelindiğinin bilinmediği, 3-5 km uzaklıktaki okula yaya gidildiği, sobalı olan okula bazen evden giderken her öğrencinin odun götürdüğü yıllardı.
Kırk kanaat geçim vardı.
Kış ayları zahmetin alası yaşanır, öyle her odası sıcak olan evler neredeydi.
Aynı tavaya kaşık sallandığı, bir odada sabahlandığı, kat be kat elbiseler neredeydi.
Yazlık kışlık ayakkabı lüks eşya arasında sayılırdı.
Elbette yokluğa ve mahrumiyete özlem duymuyoruz.
Özlemini çektiğimiz, bizi biz yapan değerlerden fersah fersah uzaklaşmamız, kendi şehrimize, kendi mahallemize yabancılaşmamızdı.
Biten komşuluklar, kaybolan mahalle kültürü, imha edilen şehrin ve mahallenin hafızasıydı.
Özlemimiz imece usulü pişirilen tandır ekmeği, pişirilen aşurenin kapı kapı dağıtılmasıydı.
Hasretimiz, akşam evdeyseniz size geliyoruz kavramının unutulmasınaydı.
Evden çıktığınızda selam vereceğiniz bir dolu insanla karşılaşır, güne bereketle başlardık.
Mahalle bakkalıyla olan ilişkiniz aile dostluğu gibiydi.
Okul harçlığınız unutulduysa mahalle bakkalından alırdınız, eve gelen misafire hazırlıksız yakalandıysanız mahalle bakkalından rahatlıkla eksiklerinizi alırdınız.
Alışverişe özgü her alışverişte söylenen hayırlı işler, bereket versin, bereketini bulasın kavramlarına özlem duyuyoruz.
Özlem duyuyoruz çünkü şimdilerde her mahalleyi kuşatan marketlerde mekanik bir alışverişten ötesine geçemezsiniz.
Hayatımızı kolaylaştıran onlarca teknolojik imkanların varlığı arasında yalnızlık çekiyoruz.
İşte bu nedenle eskiye özlem duyuyor, geçmişi yad ediyoruz.
Bireyselleşen bir hayat, bizi bizden uzaklaştırıyor.
Bizi biz yapan, bizleri bir arada tutan değerlerimizden uzaklaştıkça hayat çekilmez hal alıyor.
Doğayla ilişkimiz kopartıldı.
Yükselen gökdelenler arasında kayboluyoruz.