Abdullah Ergün

Trafik Çilesinin Sessiz Kahramanları

Abdullah Ergün

6 Şubat depremleriyle birlikte sadece şehrimiz değil, hayatlarımız da altüst oldu. En çok da görünmez kahramanların yükü ağırlaştı: toplu ulaşım şoförlerinin.

Düşünün; zaten kalabalık, karmaşık ve sabırsız bir şehir hayatı… Bir de üstüne trafik keşmekeşi eklenince, direksiyon başında geçirilen her dakika ayrı bir sınava dönüşüyor. Normal şartlarda belirlenen süre içinde rotasını tamamlaması gereken şoförler, ana arterlerde adım adım ilerleyen araç yoğunluğu karşısında çaresiz kalıyor. Bir turu bitirmek, bazen iki tur edecek kadar zaman alıyor.

Peki yolcular? Onların da kendince haklı soruları var. Yazın sıcağında “Klima çalışmıyor mu şoför bey?”, kışın soğuğunda “Ne zaman varırız?”, her mevsimde değişmeyen klasik soru: “Buradan geçiyor mu?” Bu soruların çoğu aslında bir merak değil; çaresizlikten doğan birer serzeniş. Ama şoförün kulağına günde belki yüzlerce kez fısıldanıyor. Hal böyle olunca, bazen verilen cevap da sabrın sınırlarını zorlayabiliyor.

Oysa direksiyon başında oturanlar da bizden biri… Sabahın erken saatlerinde direksiyon başına geçen, günün son seferinde evine ekmek götürmeye çalışan bir baba… Depremden sonra daha da artan araç yoğunluğunun altında onlar da eziliyor. Ve çoğu zaman bu yükün görünmeyen tarafında kalıyorlar.

Nitekim dün 11 A güzergâhında görev yapan, 44 H 6769 plakalı otobüsün şoförü Taylan Budak’ın yolcularla olan iletişimi, benim gibi araçta bulunanların da dikkatinden kaçmadı. Biletsiz binmek isteyen yaşlı bir yolcuya nasıl ulaşım kartı çıkarabileceğini sakin sakin anlatması, alışık olmadığımız bir nezaket örneğiydi. Küçük bir ayrıntıydı belki ama aracın içindeki herkesin yüzüne hafif bir tebessüm yerleştirdi.

Araçtan inen yolculara “İyi akşamlar” derken ses tonundaki samimiyet şaşkınlığın sınırı daha da yukarıya taşıdı.

Peki bu tabloyu daha iyiye çevirmek mümkün mü? Elbette… Yolcu–şoför ilişkisini iyileştirmek için atılabilecek küçük ama etkili adımlar var. Öncelikle yolcuların, şoförlerin sadece direksiyon başında görev yapan biri olmadığını; aynı zamanda kendi yaşam mücadelesini veren insanlar olduğunu unutmaması gerekiyor. Birkaç dakikalık gecikme, yolcular için büyük bir sorun gibi görünse de, çoğu zaman şoför için çaresizliğin bir sonucu. İşte tam da bu noktada biraz anlayış, ilişkileri çok daha yumuşatabilir.

Şoförlere de düşen görevler var. Yolculara karşı sabırlı, saygılı ve güler yüzlü olmak; zor anlarda bile iletişimi koparmamak, aslında işleri kolaylaştırıyor. Birkaç iyi söz, bir nezaket cümlesi, bütün aracın havasını değiştirebilir.

MOTAŞ’ın hem şoförleri hem yolcuları bilinçlendirecek küçük kampanyalar düzenlemesi, hatta yolculuk sırasında kısa bilgilendirme anonslarıyla empatiyi teşvik etmesi faydalı olabilir. Çünkü toplu ulaşım, sadece bir ulaşım hizmeti değil; her gün binlerce insanın ortak yaşam alanı.

Kısacası; biraz sabır, biraz anlayış ve biraz da empati… Hepsi bir araya geldiğinde, direksiyon başında da koltuk arkasında da yolculuk çok daha insani hale gelir. Ve belki o zaman, şehir trafiğinin kaosu içinde bile birbirimize daha çok benzediğimizi hatırlarız.

Yazarın Diğer Yazıları