Premier Lig: Oyunun Değiştiği Yer
Abdullah Ergün
Yıllar önce bir futbolsevere, “Günün birinde İngiltere Ligi Avrupa’nın en çekişmeli, en zevkli ligi olacak” deseydiniz, büyük ihtimalle size gülüp geçerdi.
1970’li ve 80’li yıllarda İngiliz futbolu, İngiltere dışındaki izleyiciler için pek de cazip değildi. Oyun sürekli kenarlara taşınır, çözüm neredeyse her zaman kanatlardan yapılan ortalara bağlanırdı. Fizik gücü yüksek forvetlerin kafasına gönderilen toplarla sonuç aranırdı. Estetikten çok mücadele vardı. Buna rağmen Liverpool ve Nottingham Forest’ın Avrupa kupalarında elde ettiği başarılar, futbol dünyasında uzun süre tartışıldı.
Bob Paisley yönetimindeki Liverpool, o dönemin en dominant takımlarından biriydi. Dalglish’ten Keegan’a, Souness’tan Hansen’e uzanan efsane kadro kupalara ambargo koymuştu. Ancak kabul edelim; bizler siyah-beyaz televizyonların başında bu maçları izlerken çok da keyif aldığımız söylenemezdi.
Aynı yıllarda Batı Almanya ve İspanya takımları futbolu daha göze hoş gelen bir anlayışla oynuyordu. Franz Beckenbauer’li Bayern Münih, orta sahadan oyun kuran yapısıyla fark yaratıyordu. Libero Beckenbauer oyunu geriden başlatıyor, Gerd Müller bitiriyordu. Real Madrid ise Santillana, Butragueño, Valdano ve Míchel’li kadrosuyla futbolseverlerin hafızasında yer ediniyordu.
Aradan yıllar geçti… İngiltere futbolu kabuk değiştirdi. Bugün Premier Lig, Avrupa’nın en pahalı ve en çok izlenen ligi konumunda. Oyun anlayışı tamamen değişti. Sadece kenarlara hapsolmuş bir futbol yerine, sahanın her bölgesinde baskı yapan, temposu yüksek, fizik gücü kadar teknik kapasitesi de üst düzey oyuncuların sahne aldığı bir lig izliyoruz. Orta sahadan gelen goller, uzaktan atılan jeneriklik şutlar artık oyunun doğal bir parçası. Hakemlerin fazla konuşulmadığı, VAR uygulamasına sıcak bakmayan bir anlayışın olumlu etkileri diğer ligleri kıskandırıyor.
Transfer piyasasında en yüksek bedeller Premier Lig oyuncuları için ödeniyor. Bu lig, hâlâ her futbolcunun hayalini süslüyor. Bir dönem Serie A ve La Liga’nın cazibesine kapılan Avrupalı yıldızlar, bugün rotayı İngiltere’ye çeviriyor. Manchester United ve Arsenal ile başlayan yükseliş; Liverpool, Manchester City ve Chelsea ile devam ediyor. Pep Guardiola ve Jürgen Klopp gibi iki büyük teknik adamın Premier Lig’i tercih etmesi de bunun en net göstergesi.
Premier Lig’i özel kılan bir başka unsur ise rekabetin doğası. Dün Avrupa kupaları kaldıran kulüpler alt liglerde mücadele ederken, Leicester gibi mütevazı bir takım dev bütçeleri geride bırakıp şampiyon olabiliyor. Ertesi sezon kümede kalma mücadelesi vermesi ise kimseyi şaşırtmıyor. Çünkü bu ligde her şey mümkün.
Bir zamanların “can sıkıcı” İngiltere Ligi, bugün dünyanın en zevkli ve en çekişmeli futbol sahnesi. Üstelik sadece futbol kalitesiyle değil, centilmenliğiyle de örnek oluyor. Şampiyon olan takım deplasmanda alkışlanıyor, maç sonunda yine alkışlarla uğurlanıyor.
Uzun zamandır mutlu sona ulaşamayan Arsenal, bu sezon Manchester City ile şampiyonluk mücadelesini ligin sonuna kadar kovalayacak gibi görünüyor.
Geçtiğimiz sezon mutlu sona ulaşan Liverpool ise bu yıl hayal kırıklığı yaratıyor.
Hangi takım olursa olsun, Premier Lig futbol kalitesi ve pazarlama gücüyle diğer ülkelerin önünde liderliğini sürdürüyor.
İşte tam da bu yüzden insanın aklına şu geliyor:
Keşke biz de onlar gibi futbolun doğrularını hayata geçirebilsek…