Abdullah Ergün

Küllerinden Doğan Tribünler

Abdullah Ergün

Yarın Malatya’da neler yaşanacak?

Sabahın ilk ışıklarıyla Malatya sokakları hareketlenmeye başlıyor. Fırınlardan yükselen taze ekmek kokusu, köşe başında bayrak satan çocukların “Abi bayrak ister misin?” seslerine karışıyor. Kahvehanelerde ve çay ocaklarında maç saati hayat duracak. Herkes günün maçını konuşuyor. Bazıları tribünde giyeceği atkıyı boynuna dolamış çoktan yola çıkmış. Yıkıntıların arasına asılan kırmızı-beyaz bayraklar rüzgârda dalgalanıyor. Sanki şehir, sadece bir voleybol maçına değil, yeniden doğuşun provasına hazırlanıyor.

Yarın… Belki takvim yaprağında sıradan bir gün gibi duruyor.

Ama Malatya için öyle değil.

Yarın, Filenin Efeleri Danimarka karşısına çıkacak. Ve o karşılaşma, sadece bir voleybol maçı olmayacak. O gün, yıkıntılar arasından filizlenen umutların günü olacak.

Tribünleri dolduracak insanların birçoğu puan cetvelini bilmiyor olabilir. Rakibin son maçını hatırlamıyor. Ama biliyorum ki herkesin içinde aynı his var: Yeniden ayağa kalktığımızı görmek, hissetmek, haykırmak…

Orduzu Pınarbaşı’ndaki yeni salon, yarın sadece bir spor salonu olmayacak. O, yüreklerin sahası olacak. Tribünlerde gözler dolacak; bazen bir sayı kazanıldığında çığlıklarla sevinecek, bazen de top yere düştüğünde sessizce başını eğip o kara güne dönecek insanlar olacak. Çünkü 6 Şubat’ın acısı hâlâ içimizde, hâlâ nefesimizde.
Federasyon Başkanı M. Akif Üstündağ için de bu maç farklı… Malatyalı olmanın gururunu her yerde taşıyan başkan, memleketinde, evine yakın bir salonda, kendi insanının gözlerindeki umudu görecek. Ve o umut, eminim ki onun için de bir kupa kadar değerli olacak.

Filenin Efeleri, otelden salona giderken belki fark edecek… Yol kenarında hâlâ yarım kalmış binalar, yıkıntılar, boş arsalar… Ve hepsinin yanında sessizce bakan insanlar… O bakışlarda hem minnet hem hüzün olacak. “Biz buradayız” diyen sessiz bir çığlık…

Bazen sporda en büyük galibiyet skor tabelasında değil, kalplerde kazanılır. Yarın Malatya’da öyle bir atmosfer yaşanacak. O salonda yalnızca top havalanmayacak; umut da yükselecek. Bazıları gözyaşlarını saklamaya çalışacak, bazıları bırakacak akıp gitsin… Ama bu kez ağlamak, yenilgi değil; iyileşmenin bir parçası olacak.

Ve maçtan önce…

Işıklar kısılıyor, tribünlerde binlerce kişi ayağa kalkıyor. İstiklal Marşı’nın ilk notaları yükseldiğinde, salondaki nefesler bile duyulur hale geliyor. Kimi dudaklarını titreyerek kıpırdatıyor, kimi gözlerini kapatıp sessizce dinliyor. Depreme rağmen şehri terk etmeyenlerin, bütün acıya rağmen dimdik ayakta duranların gözlerinden yaşlar süzülüyor. Bayraklar yavaşça dalgalanıyor, marşın her kelimesi bu topraklara yeniden tutunmanın yeminine dönüşüyor. O an, tribünde tek bir yürek atıyor; güçlü, kararlı ve umutlu…

Ve final…

Son düdük çaldığında önce bir sessizlik olacak. Ardından tribünlerden yavaş yavaş yükselen alkış sesleri… Kimi oturduğu yerde titreyerek ağlayacak, kimi elini kalbine götürüp sessizce şükredecek. Sporcular parkede birbirine sarılırken, tribünde anneler çocuklarını, babalar oğullarını kucaklayacak.

Gözyaşları bu kez yas için değil, yeniden doğuş için akacak.

O an, herkes anlayacak ki bu maç çoktan kazanılmış.

Skor tabelası kapanacak… ama bu şehrin umudu kapanmayacak.

Çünkü bu kez kazanan, sadece voleybol değil; hayatın ta kendisi olacak.

 

Yazarın Diğer Yazıları