Abdullah Ergün

Gazze'deysen Umutlarından Vazgeçersin

Abdullah Ergün

Gazzeli çocuğun “Biz hiç büyümeyeceğiz ki” sözü, Gazze’de yaşanan direnişin manifestosu oldu.

Gazze’yi ziyaret eden İngiliz bir gazeteci, yıkıntılar arasında küçük bir çocuğa sorar:
“Büyüyünce ne olacaksın?”

O çocuk, dünyaya insanlığını hatırlatan o unutulmaz cümleyi kurar:
“Biz hiç büyümeyeceğiz ki…”

Bu söz, bir çocuğun ağzından çıkmış olabilir; ama içinde yıllardır Siyonistlerin uykularını kaçıran bütün bir halkın susturulmuş sesi, kaybolan hayalleri ve bitmeyen direnişi vardır.
Çünkü Gazze’de çocuklar büyüyemiyor. Her patlama sesinde biraz daha küçülüyor; umutları, gökyüzünü karartan duman bulutlarının altında kayboluyor.
Ama yine de, bir gün kazanacakları zaferin kendilerine geleceğini çok iyi biliyorlar.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, ABD’nin açık desteğini alarak iki yılı aşkın süredir Gazze’ye ölüm yağdırıyor.
Bu bombardıman sadece binaları değil, insanlığın ortak vicdanını da hedef aldı.

Uzun süre sessiz kalan Batı, Gazze’de yaşanan insanlık dışı görüntülerin dünyaya servis edilmesiyle birlikte sessizliğini kırmak zorunda kaldı.
Stadyumlarda başlayan protestolar konserlere, ardından yüzbinlerin sokaklara dökülmesine dönüştü.

Bu baskı sonucunda hem İsrail hem de destekçisi ABD geri adım atmak zorunda kaldı.

ABD Başkanı Donald Trump,  “devam eden bütün savaşları durdurdum” diye övünüyordu.
Ama Gazze’deki katliamlar sorulduğunda susmayı tercih etti.
Ardından “Nobel Barış Ödülü bana verilmeli” açıklaması yaptı, ama bu söz, Gazze’nin enkazları arasında yankı bulmadı, hiçbir değer taşımadı.

Gazze artık bir şehir değil; insanlığın sessizliğinin sembolü haline geldi.
Dünya, tarihin en büyük sivil katliamlarından birine tanıklık etti.
Birleşmiş Milletler raporları bile bu yıkımın büyüklüğünü anlatmakta yetersiz kaldı.

Batı dünyası, kendi inşa ettiği “insan hakları” söyleminin en büyük sınavında sınıfta kaldı.
Gazze’de çocuklar toprağa gömülürken, sözde medeni ülkeler gözlerini kapatmayı, kulaklarını tıkamayı tercih etti.

Demokrasi adına yürütülen savaşların, “özgürlük” uğruna yıkılan ülkelerin ardındaki ikiyüzlülük artık gizlenemiyor.
Çünkü Gazze’de yaşananlar karşısında sessiz kalan herkes, bu suça bir şekilde ortak oluyor.

Sosyal medyaya yansıyan o görüntü…
Kumla oynayan, sonra açlığını bastırmak için o kumu ağzına atan küçük bir çocuk…
Ve ardından kameraya dönüp sessizce bakan bir çift göz…

İşte o an, bütün yalanlar susuyor.
Bir çocuğun kum yediği bir dünyada hiçbir “medeniyet” anlatısı ayakta kalamaz.

Netanyahu’nun liderliğinde yürütülen bu saldırılar, sadece Filistin halkına değil, bütün insanlığa karşı işlenmiş bir suçtur.
Bu suçun lekesi, sadece faillerin değil; sessiz kalanların alnında da kalacaktır.

Bir annenin kucağında taşıdığı cansız bebeğin görüntüsü, insanlık tarihinin hafızasından asla silinmeyecek.
O görüntü, adaletin sustuğu her an yeniden karşımıza çıkacak.

Gazze’deysen umutlarından vazgeçersin. Çünkü orada her gün gökyüzü kararıyor, her sabah biraz daha eksiliyor insanlık.
Ama bir yandan da, yıkıntılar arasından yükselen çocuk sesleri, dualar ve direnişin o sarsılmaz iradesi gösteriyor ki; Gazze ölmedi. Gazze, insanlığın vicdanında direnişin adı oldu.

Gazze’nin çocukları belki büyüyemeyecek…
Ama onların hikâyesi, bu dünyanın her köşesinde insan olmayı hatırlamak isteyen herkesin yüreğinde büyümeye devam edecek.

Trump’ın beklediği Nobel Barış Ödülü, iki yılı aşkın süredir bombalar altında yaşam mücadelesi veren; binlerce masum insanı toprağa veren Gazzelilerin hakkıydı.

Çünkü Gazze, tüm dünyanın sustuğu yerde insanlığın onurunu koruyan bir halkın adıdır.
Siyonistler, tarih sayfasındaki kötü şöhretlerine en karanlık sayfayı ekleyerek, dünyanın büyük çoğunluğunun nefretini kazandılar.

Bugün sağlanan ateşkes, sadece bir diplomatik metin değil; dünyanın “yeter artık” diyen vicdanının sesidir.

Ve bu kez, kazanan silahlar değil; insanlık oldu.

Gazze’de insanlık kazandı.

Yazarın Diğer Yazıları