Erzincan'ın kaderini Hekimhan yaşamasın… 'İliç olmasın'
Kısadalga.net'te Tezcan Karakuş Candan'ın yazdığı köşe yazısında, Malatya'nın Hekimhan İlçesi'nde 5 mahallenin 'Altın madeni ruhsatı' verilmesiyle yaşam kaynaklarının nefessiz bırakılacağını belirterek, Hekimhan'da olası bir 'İliç Faciası'nın gerçekleşmemesi için 'Köylerimiz 'İliç olmasın' diye yaşam alanlarımızı korumaya devam edeceğiz' dedi.
Tezcan Karakuş Candan’ın köşe yazısında geçmeden önce Erzincan’da yaşanan İliç Faciası’nın nasıl gerçekleştiğini anlatmakta fayda var. Facia, 13 Şubat 2024 tarihinde Erzincan’ın İliç ilçesinde bulunan maden ocağında kayma meydana geliyor ve 9 işçi hayatını kaybediyor.
Kısadalga.net’te Tezcan Karakuş Candan’ın yazdığı köşe yazısında, Malatya’nın Hekimhan İlçesi’nde geçirmiş olduğu yıllardan bahsederek, Hekimhan’ın ilçesine bağlı olan 5 mahallenin ‘Altın madeni ruhsatı’ verilmesiyle doğa harikası dağ, orman, ova, nehir, tarım arazileri ve meraların yok edilmek istendiğini belirtiyor.
Candan, ÇED raporuna ilişkin ilk halkın katılım toplantısının 30 Mayıs’ta gerçekleştiğini dile getirerek, ilk etabın Akmağara’da başlayacağını ve 730 hektarlık alanın bu projeyle doğal varlıkların, yaşam kaynaklarının nefessiz bırakılacağını dile getiriyor. Bölgenin birçok anlamda ekolojik eşik olduğuna dikkat çekerken, siyanürle altın ayrıştırma sonucunda 20 milyon ton maden atığının ortaya çıkacağını ve bölgenin yaşanılamaz bir hale dönüşeceğini vurguluyor.
Candan köşe yazısında, “Her yaz okul tatil olunca anneannemin yaşadığı köye gitmek inanılmaz heyecan vericiydi. Kara trene binip saatlerce süren yolculukta dere tepe bağ orman Anadolu’nun her tür coğrafyasını izlemek, trenin ritmik sesleriyle duyumsamak, Anadolu’yu içine çekmek çocukluğumun en güzel anlarıydı. Trenin durduğu her istasyonda sarı renkli istasyon binaları beni içine çekerdi.
Eğer trenden Ulugüney istasyonunda ineceksek, köye ulaşmak için atlar katırlar beklerdi bizi. Ulugüney istasyonu iki katlı binası ve vagon okulu ile küçük bir yerleşke idi. Malatya Hekimhan’ın köy ve mezralarına en yakın ara istasyon olan Ulugüney, anılara, kavuşmalara, ayrılıklara tanıklık etmiş haliyle dağ başında öylece yapayalnız şimdi. Kaderine terk edilmiş bu istasyon çocukluğumda atlarla köye ulaşma serüvenimin başlangıç noktasıydı. İstasyonda mutlaka bir meyve ağacı olurdu. Dut, elma, kiraz, kayısı. Trenden inip bekleme süresinde dalından meyve yemenin ve istasyon çeşmesinin suyundan içmenin zevki inanılmazdı.
At üzerinde saatler süren yolculuğumuzda dağları aşıp ormanlardan derelerden geçip köyümüze geldiğimizde, bir doğa okuluna gelmiş gibi olurduk. Anneannem her yaz bize köydeki yaşam içerisinde, ağaçlarından otlarına canlılarına kadar bir bilge doğa öğretmeni gibi anlatırdı. Süt sağmaktan, folluktan yumurta toplamaya, dut toplayıp pekmez yapmaya, Karamuk’tan şire çıkartmaya, kenger kaynatıp sakız yapmaya, yayık yaymaktan, bulgur kaynatmaya, ceviz kabuklarından kına yapmaya kadar pek çok şeyi öğrendiğimiz bir doğa okulu olan köyümüz, Köylü köyü ve çevre köyler Akmağara, Başkınık, Karagüney ve Hasançelebi ilçesi şimdilerde tehdit altında. Bu köyler her ne kadar iktidarın çıkarttığı Bütünşehir Yasası ile bir gecede resmiyette mahalle oldu ise de doğal yaşamından hiç bir şey kaybetmedi.
Malatya Hekimhan ilçesinde Hasan Çelebi, Akmağara, Köylüköyü, Başkınık, Karagüney köylerini kapsayan 730 hektarlık alanda verilen altın madeni ruhsatı ile doğa harikası topoğrafyası dağ, orman, ova, nehir tarım arazileri ve meraları ile yok edilmek isteniyor.
Saya Madencilik A.Ş. tarafından maden ocağı kapasite artışı ile cevher zenginleştirme tesisi ve mobil kırıcı projesi kapsamında Ulugüney istasyonuna yakın bölgede Akmağara’da başlayacak süreç için Çevresel Etki Değeri Raporu hazırlandı ve Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na sunuldu.
Bu aşamada ÇED raporuna ilişkin halkın katılımı toplantısı 30 Mayıs’ta gerçekleşti. Bölge halkı maden işletmesine karşı olduklarını ve yaşam alanlarını savunacaklarını dile getirirken “Sizin altınınız bir karıncanın canından daha değerli değildir” diyerek doğanın bütünleşik yaşam enerjisini savunduklarını bir kez daha dile getirdiler.
İlk etap Akmağara’da başlayan ve ruhsat kapsamında 730 hektarlık alanda yaşamı bitirecek olan bu proje, doğal varlığımızı ve yaşam kaynağımızı nefessiz bırakacak bir ölüm projesidir. Bölge, ormanlık arazisi, meraları, tarım arazileri, 3.derece doğal sit alanı, ziyaretleri, inanç merkezleri, dereleri, bitki çeşitliliği ve canlı çeşitliliği ile önemli bir ekolojik eşik. Siyanürle altın ayrıştırma, tüm bu varlıkları yok edecek, yaşam varlıklarımızı zehirleyecek ve bir çevre yaşam felaketine neden olacaktır.
Madenin işletilmesi durumunda yıllık 20 milyon ton maden atığı ortaya çıkacak, dağ-taş, dere-tepe tozlanma ile zehirlenecek, patlatma gürültüleri ile yaşanılamaz hale gelecek, yüksek tonajlı iş makinalarla bölge toprakları sermayenin hizmetine sunularak ezilecektir.
Hekimhan “İliç Olmasın” diye….
Çocukluğumuzda bölgede ormanlık alanlardan dal parçası bile toplanmazdı. Anneannem doğanın hakkı derdi. Kutsal meşe ağaçlarının ve sarıçamların bulunduğu orman alanlarından biriside yine altın arama ruhsatı içerisinde kalan Çamkoyak ormanı Köylüköyü sınırları içerisinde. Bilmeden Çamkoyak’tan odun topladığımız bir günde anneannem Şirin Hatun ormanın efsanesini anlatmıştı bize. Kurt Dede Ziyareti'nin hemen altında beyaz topraklarda konuşlanan Çamkoyak’tan bir dal parçası getirip yakarsan, ya da ağaç kesersen, sarı yılanların her yeri basacağını anlatmıştı. Ona da ninesi, ninesine de ninesi anlatmıştı. Nesilden nesile anlatılan bu efsane ormanımızı korumuş ve doğaya karşı kutsal görev yerine getirilmişti.
Doğayı ve yaşam alanlarımızı koruma kararlılığını öğrendiğimiz topraklarda mücadelemiz devam ederken, şimdi altının sarısı için kutsal toprakları ve ağaçları, yaşam alanlarımızı yok etme hoyratlığına karşı ormanın efsanesi harekete geçecek mi? Altının sarısı mı? Yılanın sarısı mı?