50 yıllık sanat, kurumuş ağaçlarda hayat buluyor
Çocuk yaşta başladığı ahşap işçiliğini mesleğe değil bir tutkuya dönüştüren Mikail Fırat, Sanat Sokağı'ndaki atölyesinde kurumuş ağaçlara yeniden hayat veriyor.
Bugünün dünyasında eşya, görünürlüğü kadar kıymetli; insan, gösterdiği kadar var kabul ediliyor. İmajın hakikatin önüne geçtiği bu çağ, her şeyi parlatılmış bir yüzey haline dönüştürdü. Oysa Mikail Usta'nın atölyesi, tam da bu dünyevî gösterinin arka planına sesleniyor. Talaş kokusunu, ahşabın sertliğini, emeğin sabrını ve bereketini öne çıkararak “görünmeyen”in aslında öz olduğunu fısıldıyor. Bu, gözün değil kalbin idrakine seslenen bir hatırlatmadır. İnsan, yalnızca göze hitap eden bir varlık değildir; ruhuyla kavrayan, kalbiyle gören bir mahiyete sahiptir. Hakikati göremeyen gözler değil, perdelenmiş kalplerdir. Ustanın kurumuş ağaca yeniden hayat vermesi, tam da bu basiretin bir tezahürüdür: Çürümüş, solmuş, unutulmuş bir ağacı yeniden var kılmak, aslında tabiatın ayet oluşuna tanıklık etmektir. Ağaç, tıpkı insan gibi ölmez; form değiştirir. Mikail Usta’nın yaptığı da maddeye ruh, ağaca nefes, eşyaya hikâye yüklemektir. Bu tavır, israf çağının tam karşısındadır. Çünkü onun atölyesinde hiçbir dal, hiçbir kırpıntı anlamsız değildir. İslam’ın “israf haramdır” diye koyduğu sınır, kanaatin ve şükrün iç huzurunu, insanın tabiatla olan kardeşlik bağını yeniden kurar. Modern tüketim çağında ahşap oyuncak, sadece bir eşya değil; merhametin, sadeliğin ve rahmetin temsiline dönüşür. Mikail Usta çocuklara atölyesinde üretim yaptırırken aslında yeni bir estetik değil, yeni bir ahlak öğretiyor:
Bakmadan Geçme