Nesibe Aldemir

Kelepçeli özgürlük

Nesibe Aldemir

Batı deyince ilk akla gelen kavram hiç kuşkusuz ki özgürlüktür. Yıllardır yazılan, çizilen ve oynan oyun budur dünya sahnesinde. Fakat son zamanlarda Amerika’daki üniversitelerde yaşanan gelişmeler bu tezi çürütür niteliktedir.

İnsanlığın ortak paydasında buluşmak isteyenler, gerçek manada insan diyebileceğimiz nitelikle yürek taşıyanlar, bugün gözler önünde yaşanan soykırıma sessiz kalmıyor. İsrail denilen Siyonist yapılanmanın bebek katletmesini insanlığına sindirmiyorlar.

Tüm dünyanın gözü önünde pervasızca gerçekleşen soykırımı protesto ediyorlar. Oturma eyleminde bulunuyor ve Gazze’ye destek oluyorlar. İnsanın ve insanlığın bu olay karşısındaki tutumunu hazmedemeyen zihniyetler; üniversite öğrencilerini ve hocalarını susturup ters kelepçeler takıyorlar.

Özgürlüğün ve hümanizmin merkezi olarak görülen bu yerlerde soykırımı protesto etmek, insanın ve insanlık onurunun yanında olmak suç sayılıyor. Onların deyimiyle bu suça ortak olanların içinde Müslümanlar, Hristiyanlar, Yahudiler, Budistler de var. 

Dindar olanından sekülerine, ateist olanından deistine kadar, karışık bu düşünce yapılarını ortak noktada buluşturan bir Gazze var. Film sahnelerini aratmayan hatta daha da ilerisinin yaşandığı Filistin coğrafyası bugün zulmün ayyuka çıktığı bir film setinden farksızdır. Soykırımın senaristleri, yönetmenleri ve destek sağlayanları dünya üzerindeki bu zulmün yayılmasına katkıda bulunuyor.

Peki, bizler bu filmi sessizce izlerken zulme nasıl bir katkıda bulunuyoruz ya da zulmün karşısında olduğumuzu hangi eylemlerimizle ifade ediyoruz? Doğru düzgün kavrayıp devam ettiremediğimiz boykot meselesi, zihnimizi ve kalbimizi ne derece meşgul ediyor? STK’ların ve çeşitli kuruluşların düzenlediği protestolara katılmamak için nasıl bir bahane üretiyoruz? 

Gazze’nin yanında olmak insan olmaksa ne kadar insanız diye soruyor muyuz kendimize? Yine Doğu Türkistan’da yaşanan zulme karşı ne kadar duyarlıyız ve farkındalık sahibiyiz? Hangi eylemlerimizle Doğu Türkistan’ın yanındayız? Hangi üniversitemiz gösterdiği duyarlılıkla dünyaya ses getirdi? Sesimiz neden bu kadar kısık?

Bizdeki karanlık aydın kesimin sesi ya hiç çıkmıyor ya da bir sokak ötesinden dahi duyulmuyor. Sözde ilmin ve bilimin yuvası olan üniversitelerimiz, çiğnenen insanlık onuruna neden bu denli sessiz kalıyor? Duyarsız bir neslin inşasında okuryazar oranımızın artması insanlığa ve ülkemize nasıl bir katkı sağlıyor? Yüreklerimizin kelepçelenmesi hangimizi “özgür bir birey” kılıyor? 

Evet, bugün batıdaki sokaklar, caddeler ve üniversiteler bize dünyayı yeniden okuyup değerlendirmemiz gerektiğini söylüyor. İnsanlığın, vicdanın ve merhametin bütün değerlerin üzerinde olduğuna şahit oluyoruz. Bu insani duyguları yaşatmanın önemine nail oluyoruz. 

Bugün o ters kelepçeleri sözde insan hakları savunucuları olan devletlere, sözde Müslüman olan ülkelere ve bunların yöneticilerine takmak gerek. Yine bizdeki entel dantel, sanatçı ve aydın geçinenlerin prangalı yüreklerini de kelepçelemek gerek... Olur da uyanır kalbimiz ya Doğu Türkistan’da ya da Gazze’de… Vesselam.

Yazarın Diğer Yazıları